YAZAR : Şeyma BULUT

Uzun zamandır “Ne yazsam, ne izlesem?” diye düşünürken karşıma Sıfırıncı Gün çıktı. Açıkçası beklentimi oldukça düşük tutarak ekran karşısına oturdum ama ummadık taş baş yarar misali beni çok şaşırtan bir işle karşı karşıya kaldım. Öncelikle söylemem gerekiyor ki Sıfırıncı Gün alışılagelmiş işlerden değil. Daha dizinin ilk sahnesinden bunu net olarak hissediyorsunuz. Ben diziye Aybüke Pusat, Engin Öztürk ve Berk Cankat için şans verdim aslında. Ancak iki isim var ki beni ekran karşısına mıhladı desem yalan olmaz : Yiğit Özşener ve Sarp Akkaya. Bir de diziyi yardımcı yönetmen olduğu Kuzey ve Güney ile Halka dizisinden bu yana işlerini özellikle takip ettiğim Süleyman Mert Özdemir  yönetmesiyle artık çarem kalmadı, oturdum izledim ve abartılı gelmesin karşıma ENFES bir iş çıktı.Sıfırıncı Gün ekibi iyi bir ilk bölüm kotarmış ve bize seyir zevki çok yüksek, senaryosu, castı ve elbette muhteşem rejisiyle dört dörtlük bir dizi hazırlamışlar. Daha ilk sahnesiyle beni içine çekmeyi başaran dizi aslında uğradıkları bir ihanet sonucunda görünürde dağılan ancak kalpleri arasındaki köprüleri asla yıkmamış bir ekibin kaybettikleri arkadaşlarının hatırası ve polislik onuru için kendilerini bu hale getirenlerin peşine düştükleri gölge haramileri ile giriştikleri bir kedi fare oyununu anlatıyor.

Uğradıkları ihanet öncesi  işlerine aşık bir ekip vardı karşımızda. Ejder’in hain planlarından hatta varlığından bile Kadir dışında kimsenin haberi olmadan çalışan, acar bir asayiş ekibiydi onlar. Kadir, Özgür, Mert, Tuna, Gönül ve tabii ki Ferhat’la Meriç’le birlikte müthiş bir ekipti onlar. Sıfırıncı Gün ismini verdikleri bir operasyonla hayatları komple değişti. Büyük bir suça engel olmak isterken operasyonlarına verdikleri isim gibi sıfır noktasına hatta daha da geriye döndüler. Ne o eski günlerden ne de o neşe ve huzur dolu ekipten geriye eser kalmadı. Ferhat ve Meriç uğradıkları ihanet sonrası şehit düştü. Ve ekip belki de akıllarına bile gelmeyecek iki duygu ile kaldı karşıya kaldı : Öfke ve acı!

Ferhat ve Meriç’in cenazesi herkes için bir dönüm noktasıydı diye düşünüyorum. Herkesin kendisini sorguladığı, kurallarla yapılması gerekenler arasında ikilemde kaldıkları bir an yaşadılar. Sanırım orada en büyük acıyı Ferhat’ın ailesi ve Nisan yaşadı.  Çünkü onlar sadece arkadaşlarını değil ailelerini de kaybetti. Yine de sanırım Nisan en kötü durumda olandı aralarında. Onun hayatında aile diyebileceği iki insan var : Kadir ve abisi Meriç. Abisi şehit düştükten sonra yapayalnız hissetti kendini. Özgür ve ekip ona belli sözler verse de sanırım Nisan şimdilik başlarına gelenin de kurulan büyük oyunun da dışında kalacak gibi hissediyorum zira ne Kadir ne de Özgür onun incinmemesi adına onu bütün bu oyunlardan uzak tutmaya yemin etmiş gibiler.

Kadir amir bu çocukların babası gibi olunca tabii ki sorumluluk alarak görevinden azlini istedi ve emekliliğe ayrıldı. Daha doğrusu Nisan dahil bir çok insan bunu böyle sanıyordu ama ben şahsen daha bölümün başında bile pek ikna değildim. Daha ilk operasyonda bu ekibin birini kaybettik, hadi kendimizi bitirelim noktasından çok uzak bir profil çizdiğini katarakt olan biri bile dakikasında görür ancak neden Nisan’dan sakladıklarını daha doğrusu ekibin yarısından sakladıklarını anlamıyorsun. Daha doğrusu zamanla Kadir, Mert ve Özgür’ün neden bunu üç kişi arasında sır olarak sakladıklarını anladım. Kadir, Nisan’a şimdilik bir şey demese de başarılı oldukları takdirde her şeyi anlayacağını düşünerek bu işin dışında tuttu diye düşünüyorum. Zira onlar silah arkadaşları, kardeşleri için bu yola girseler de mesele asla şahsi değil. Ancak Nisan için şahsi, duyguları var be daha da fenası karşılarındaki düşman iki polisi konteynerda boğup öldürecek kadar gözü dönmüş bir cani, her şeyi geçtim sırf bu yüzden bile evlenmek üzere olan Tuna’yı, gözlerinden sakındıkları Nisan ve Gönül’ü bu işin dışında tutmak zorunda hissettiler diye düşünüyorum.

Yaşanan felaketin ardından Mert ve Özgür de amirleri gibi sorumluluk alarak onları satanların peşine düştüler. Üç kişilik kimsenin bilmediği tehlikeli bir plan yaptılar. Mert dünyanın bir ucuna, Özgür diğer ucuna gitti. Güya acılarından kaçmak için gittikleri yalanına herkesi ikna ettiler ve neyin peşinde olduklarını bir tek Kadir amir biliyordu. Bu gizli saklı işin iki sebebi var bence. Birincisi evet insanları korumak istediler ama bir de eğer bir aksilik çıkarsa bu işi devam ettirecek, güvendikleri insanlar da geride onları beklesin gibi bir amaçları da olduğunu düşünüyorum. Yine de bu işte en büyük kaybı yaşayan iki insan oldu : Özgür ve Mert!

Özgür, ekibin göründüğü kadarıyla sakin, sessiz ama sözüne güvenilen, lider olarak kabul edilebilecek üyesi diyebilirim. Özgür ile ilgili çok bir bilgimiz yok ama sanırım tek başına yaşayan, yalnız bir adam diye düşünüyorum. Zira küçük bir çantayla çekip gitti ve ardından gözü yaşlı bakan bir tek Nisan vardı. Meriç ve Ferhat’ın ölümünün ardından Nisan’la yaşayacağı mutlu bir gelecekten, polislikte ilerleyip belki büyük bir kariyerden vazgeçti. Bu da Özgür’ün söz konusu değer verdiği insanlar olduğunda birçok şeyden vazgeçeceği düşüncesini bende uyandırdı. Şimdi Nisan’a söylese de olurdu diyebiliriz ama ben Özgür gibi sevdiği kıza abisinin izni olmadan yaklaşan, onu korumaya çalışırken korkmasını, in incinmesini istemeyen birinin belki dönme ihtimali olmayan bir yoldan gelişini umutla beklemesini ya da kendini riske atacak bir şeyler yapmasını istemedi diye düşünüyorum.

Özgür ve Nisan anladığım kadarıyla uzun zamandır birbirlerini seven hatta bunu açılmalarına bile gerek olmadan bunu bilerek yaşayan iki aşık gibi geliyor bana. Meriç bilmediği için belki ilişkilerine bir isim koymadılar ama bence aralarındaki bağ hep arkadaşlıktan öteydi diye düşünüyorum. Ölmeden önce Meriç’in sözlerini de düşünecek olursak bu ilişkinin varlığı gayet ortadaydı ki o felaket yaşanmasa belki de evlilik yoluna bile girmiş olurlardı. Abisinin kaybının ardımdan Nisan Özgür’ ün de gitme kararıyla karşı karşıya kaldı ve içine bir acı, bir yalnızlık daha gömdü. Yine de bence Nisan’ın şu anda ekip ve Özgür’den başka kimsesi kalmadı. Ekiple de olan ilişkisi Özgür’le olan ilişkisinden biraz daha geriden geliyor diye düşünüyorum. Bu yüzden abisinin kaybından sonra, Kadir ve Özgür kaldı geriye ki günün sonunda sarıldığı, dayandığı bir tek Özgür kaldı.

Nisan için çok fazla bir şey diyemiyorum ama henüz duygularıyla yüzleşen biri olmadığını sanıyorum. Daha doğrusu acılarıyla yüzleşmedi bence. Abisini, sevdiği adamı kaybeden birine göre oldukça sakin tepkiler veriyor. Sanki mu durumu hep bekliyordu da olunca “Hoş geldin eski dostum yalnızlık” demiş gibi oldu bence. Nisan’ın şimdilik düzgün, sağlığı ilişki kurduğu Kadir vardı, onun da durumu muallak olduğu için sadece yapayalnız, içinde biriktirdiği duygularla hayatına devam ediyor gibi geldi bana ama daha net konuşmak için biraz daha zamana ihtiyacım var elbette.

Nisan, Özgür gibi tek tabanca yaşayan bir diğer kişi de Mert olarak karşımıza çıktı. Anladığım kadarıyla Mert’in bir ailesi yok. Onu Kadir büyütmüş, polis olmasını sağlamış diye  düşünüyorum. Yine de Özgür ve Nisan gibi bir burukluk yok üstünde, aksine fazla enerjik, eğlenceli bir insan görüntüsü çiziyor. Bu sebeple ben de onun ekipteki en yaralı insan olduğunu düşünüyorum. Mert Ferhat’ın şehit haberi verilirken, evin önünden Ferhat’ın çocuğuyla ayrılan ilk kişiydi. Sonra cenazede de ne ailenin, ne de Nisan’ın yakınında değildi. Bunun bilinçsiz yapıldığını düşünmüyorum. Mert’in belki de içindeki acılarla baş etme yöntemi bu olabilir. Kesin değil tabii ki ancak onun da Nisan gibi acı duygusuyla pek başarılı bir ilişkisi yok gibi duruyor. Bu da geçmişte özellikle Özgür’e anlattığı çocukluk kısmında da işin eğlencesine olduğunu düşünecek olursak şimdilik bu onun uyguladığı bir yöntem gibi geliyor bana ama herkesin bir bam teli vardır. Kadir onu sokaklardan kurtaran adamsa, o da onun babası gibidir. Olanları düşünecek olursak Mert’in bu eğlenceli, şen şakrak halinin ardından hepimizi derinden etkileyecek bir adam çıkacak gibi hissediyorum.

Ekipte biri siyah, diğeri beyaz iki karakterdi Mert ve Özgür. Biri ne kadar sakinse diğeri o kadar deli dolu, biri ne kadar patavatsızsa diğeri de o kadar ince ama bence bu kadar değil. İkisinin ev basması, muhbiri aldıkları sahneyi düşünecek olursak Özgür de en az Mert kadar deli biri sadece bunu gösterirken Mert kadar açık etmiyor o kadar. Kendini Özgür gibi belli etmeyen diğer bir kişi kimdi biliyor musunuz? Fatih Amir.

Fatih Amir ile ilk tanışınca “İşte dedim, aradığınız kötü adama ulaştınız!” ama öyle değil bence. Her kadar acımasız, dar görüşlü dursa da bence Fatih’te bundan fazlası var. Zira Kadir ile olan konuşmasında bir zamanlar onun da diğerleri gibi olduğu manasını çıkardım. Sonrasında eğer yanılmıyorsam çocuğuna bir şey oldu ve bu karşımıza çıkan kuralcı, risk almayan adama dönüşmüş. Yine de içinde bir yerlerde eski Fatih kalmış olacak ki ekibe yardım ederken oldukça sert, sınır tanımayan birine dönüştü. Yine de tamamen eskiye dönmesi zaman alacaktır.

Fatih, Mert ve Özgür’e şimdilik çatışma dolu bir ilk tanışma ve kaynaşma yaşasa da içimden bir his son zamanların en acar üçlüsü olacaklarını söylüyor. Özellikle de sıfırıncı gün operasyonun ardından eski kirli bir polis olduğu gerçeğini, adamın da acımasız kişiliği böyle ortadayken bu ekip bir arada kalmak zorunda yoksa Ejder’in son aldığı polis de Kadir olmayacak diye düşünüyorum.

Ejder ile son sahnede tanıştık ve daha ilk andan benim bir derdim var dedi. Ejder kötü olmak için kötü olan bir karakter değil gördüğüm kadarıyla, Kadir ile bir geçmişi olan, hatta onu babası gibi gören biri. Kadir için suça karışmış, Kadir mesleğine duyduğu aşkla bunu görmezden gelmeyip kendine bir düşman yaratmış. Önce Ferhat ile Meriç, şimdi de Kadir’in canını alan Ejder’i ekip bulacak mı ya da Ejder durmayı düşünüyor mu  bilmiyorum ama bu kedi fare oyunu yeni başladı diye düşünüyorum.

Şimdilik benden bu kadar. Bir kaç söylemek istediğim şey kaldı, onları da şurada hemen aktarayım istiyorum. Öncelikle tüm ekibi yürekten kutluyorum, çok iyi bir ilk bölüm kotarılmış. Hikayesi, çatışması araya atılan çengellerle merak uyandıran bir ilk bölümdü. İlk bölüm zaman zaman temposunu kaybetse de ben açıkçası keyifle izledim. Cast için de diyecek bir sözüm yok, gerçekten aksayan tek bir kişi bile yoktu. Herkes karakterlerini büyük bir özenle yaratarak ekrana taşıdı diye düşünüyorum ama bir iki kişiye parantez açmam gerekiyor. İlk olarak Engin Öztürk bence muazzam bir Özgür yaratmış. Sakin oyunculuğu, çok mimik kullanmadan, insanı yormadan her duyguyu ustalıkla geçirdi. Aybüke Pusat ile de iyi bir uyum yakaladılar diye düşünüyorum. Aybüke’yi Nisan ile çok fazla izleyemedik ama yine de başarılı bir karakter yaratmış. Nisan’ın kırgınlıklarını, acısını ekranın diğer yanından hissettim. Diğer yandan tabi ki ekranlarda uzun süredir görmediğimiz Berk Cankat’ı anmadan olmaz. Berk az gelir, öz gelir derim yıllardır ve bence yine öyle oldu. Mert ile o kadar enerjik, insanın yüzüne gülümseme yerleştiren bir karakter yaratmış ki daha ilk dakikadan ben Mert’i çok sevdim. Mert’in gizli yanlarını da görmek için sabırsızlanıyorum. Diğer oyunculara da fazla girmeye gerek yok, hepsi birbirinden başarılı isimler. Esra Ruşan’ı özellikle bir süredir görmediğim için ayrı özlediğimi söylemek zorundayım. Yiğit Özşener, Sarp Akkaya ve diğer üstatlar onları yorumlamak bana düşmez, muhteşemlerdi.

Son yıllarda ekranda görmediğimiz bir “bromance” görmeyince bir anda karşıma çıkınca bahsetmeden olmaz. Mert ve Özgür sahnelerini o kadar sevdim ki size anlatamam. Berk Cankat ve Engin Öztürk çok iyi duo olmuşlar. Bayıldım desem yalan olmaz. Uyumları, enerjileri harikaydı.

Yazımı burada son veriyorum. Bu yolculukta bize eşlik ederseniz çok seviniriz. Haftaya görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Yorum bırakın