YAZAR : Simay DEMİR

Ben aşkın bir anlamda fedakarlık olduğunu düşünüyorum aynı zamanda. Zira aşkta karşındaki kişi için bilerek isteyerek bazı şeylerden ödün verirsin, bazen istemediğin halde geri adım atarsın, alttan alırsın ve tüm bunları yalnızca karşındaki kişi üzülmesin diye yaparsın. Tabi ki buradan kastettiğim şey kesinlikle tek taraflı fedakarlık, toksik bir ilişki yahut kendini hiçe sayıp sadece partnerini önemsemek değil. Sadece değer verdiğimiz kişi için törpüleriz bazı şeyleri ve bunu yapmak bizden asla bir şey eksiltmez. Aslında bence bunu sadece aşık olduğumuz kişi yaparız demek doğru değildir; karşımızda sevdiğimiz değer verdiğimiz kim olursa olsun onun için fedakarlık yapmaktan çekinmeyiz. Ateş mesela kardeşleri için bambaşka bir yaşamı seçti, Leyla ise çocuklar için içi kanaya kanaya Ateş’le aynı ortamda kalmaya devam etti.

Leyla; Arcalı çiftliğine geldiğinde tek amacı peşindekilerden kurtulmaktı. Bunu yaparken bir anda kendini ona muhtaç, ailesinin acısından konuşmayı bırakmış Berit’i, kaybetme korkusuyla en umursamaz halini takınan, çocuk olduğunu kabul dahi etmeyen Aydos’u ve kardeşlerini korumak için küçücük yaşıyla kocaman yükler yüklemiş Ilgaz ile karşı karşıya kaldı. O kendi gibi kimsesiz olarak gördü ve yanlarında olmak istedi. Onların tam karşısındaysa sorunsuz, çocuklara bir birey gibi dahi davranmayan, onlarla değil aile olmak bağ bile kurmak istemeyen ve onlarla işi bittiğinde dünyanın öteki ucunda yatılı okula göndermek isteyen bir vasileri vardı. Bu aileye bu kadar değer veren, kutsal gören Leyla için kabul edilemez bir durumdu. O an Ateş onun için bundan ibaretti.

Bir insanı tanımak için emek sarf etmek, vakit geçirmek ve bir hareketi neden yaptığını bilmek anlamak gerekiyor. Leyla Ateş’i tanıdıkça onun içindeki acıyı, kalbini yakıp kavuran sebepleri, neden böyle kalın duvarları olduğunu anlamaya başladı. Çocuklara neden bu kadar uzak olduğunu, onları neden sevmek istemediğini gördü. Sonra gün geçtikçe çocuklara nasıl değer vermeye başladığına şahit oldu. Ateş’in kalbini, ruhunu sevdi bu yüzden. Ateş aile olmak istediği insandı bundan dolayı araları her ne kadar bozuk olsa da, ayrı olsalar ve hatta Ateş’in yaptıklarını hala affetmemiş olsa da söz konusu çocuklar olunca Leyla da annesinin yerini asla öğrenmeme ihtilaline rağmen Ateş’e her şeyi anlattı. Çünkü eskisi gibi değil ikisi de, Leyla Ateş’e yalan söylemeyecek kadar çok seviyor onu, bu yüzden söz konusu annesi olmasına rağmen ona Füsun’un tehdidini anlattı. Ateş’se Leyla’nın söylediği onca yalana rağmen söylediği şeyi doğru sayıp harekete geçecek kadar güveniyor ona.

Bence bu Ateş ve Leyla için çok önemli bir gelişme; ikisinin de birbirinin çok kalın duvarlarını yıktığını gösteriyor bu durum bana göre. Leyla sevgisizlik duvarını yıkmışken, Ateş güvensizlik seddini aştı. Şimdi önlerinde mutluluk olduğunu düşünüyorum, zira onlar aşklarıyla, aileleriyle ve sevdikleriyle sınandılar. Bu sınavın sonucunda hem Ateş’in hem de Leyla’nın dileği kabul oldu. Leyla diğer seçenek annesi olduğu halde Ateş’i seçmişken, Ateş Leyla’nın söylediği ve söylemediği her şeye rağmen Leyla’yı affetti. Onların aşkları bu sınavı gerçi ve kazandı bana göre. Leyla bu süreçte çok acı çekti, hırpaladı, kalbi kırıldı ve aşık olduğu adamı kaybetme noktasına geldi. Ateş’se kalbiyle, ruhuyla ve güveniyle sınandı.

Hani az önce yukarıda dedim ya birini tanımak için vakit de geçirmek gerek aynı zamanda diye, işte Ateş’e de aynısı oldu; o çocuklarla vakit getirdikçe, kalplerindeki sevgiyi, aile özlemini gördükçe aslında kendisinden çokta farkı olmadıklarını, onunla aynı acıyı çektiklerini ve ona ihtiyaçları olduğunu gördü. Üçünün de korkmadan, çekinmeden sığınabileceği bir abiye ihtiyacı vardı. Kalbi çocukların sevgisiyle doldukça onun ruhundaki boşlukta dolmaya, özlem duyduğu şeyleri yaşamaya başladı. Bu yüzden kardeşleri için hiç düşünmeden fedakarlık yapmaya hazır hale geldi. Çocukları kaybetmemek için Yakup gibi birini dahi evinde kalmasına izin verdi. Bunun en büyük sebebi belki Leyla’ya olan aşkı diye düşünülse de onun bu konudaki diğer bir önceliği çocuklar bana göre. Ayrıca bana kalırsa eğer Ateş holding ve çocuklar arasında bir seçim yapmak zorunda kalırsa ben Ateş’in çocukları seçeceğini bu saatten sonra onlardan ayrı kalmak istemeyeceğini düşünüyorum açıkçası. Ateş çocuklar ve Leyladan önce fırtınalı bir denizde bir gemi gibiydi, nereye. O denizde rüzgar nereye esse oraya giderdi. Ama şimdi gittiği yer de, vardığı yer de çok net.

Şimdi düşünüyorum da Ateş’in bu hallerini görünce aslında babasının yazdığı mektupta söylediklerinde ne kadar haklı olduğunu görebiliyorum. Babası ona ondan aldığı ailesini kardeşlerini, çiftliği bırakarak geri vermiş oldu. Tüm bu vasilik durumları, koyduğu kurallar, aldığı önlemler tamamen ne Ateş ailesiz kalsın ne de çocuklar kimsesiz kalsın diye yapılmıştı aslında. Bunu baştan beri biliyor olsam da izlemek, yavaş yavaş birbirlerine alıştıklarını görmek, Ateş’in artık yalnız olmadığını bilmek çok hoşuma gitti açıkçası. Her ne kadar halaları bu durumu tersine çevirmek için uğraşsa da sanırım tüm yaptıklarının ayaklarına dolanmasına çok az kaldı. Zira Bige’nin içine şüphe tohumları ekildi ve bir sonuca varmadan da bırakmayacak gibi görünüyor.

Füsun Arcalı erkekleri arasında görünmemiş, babası ve abisi tarafından iş hayatında kabul görmemişte olabilir. “Ben de duradayım ‘’ demek için gözü hiçbir şeyi görmemiş olabilir. Füsun o kurtlar sofrasında hayatta kalabilmek için çok mücadele vermiş Umut’un anlattığına göre. Açıkçası bir kadın olarak bunu duymak beni çok üzse de yine de Arcalı holdingde ayakta kalabilmek için yine bir hemcinsinin üstüne basarak var olamaya çalışması kabul edeceğim bir şey değil. Üstelik bunu şimdi küçücük çocuklar üzerinde yapıyor. Sırf şirket elinden gitmesin diye yeğenlerini hiç düşünmeden harcayabilecek bir kadın Füsun maalesef. Üstelik Füsun Ateş’le uğraşmaktan önünü göremeyecek durumda, Jülide Arcalı sayesinde kazandığı ışık onu kör ediyor farkında değil. Önce Jülide, sonra Leyla şimdi de Firuze Füsun elindekileri kaybetmemek için saldırılıyor ve bu saldırıdan etrafındaki herkes nasibini alıyor maalesef.

Leyla ve Ateş’in aşkı rüya gibiydi, önce hiç uyanmak istemeyecekleri kadar güzel bir düştü, sonra o düş başlarında yıkılmış olsalar da, ben bir şekilde u ilişkiyi kurtaracaklarını düşünüyor.

O zaman bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere.

 

 

.

Yorum bırakın