YAZAR: Simay DEMİR 

Yaşamın akışında başlangıçlar ve sonlar vardır. Yeni bir işe başlarsınız, yeni bir ev alırsınız yeni bir şehirde yepyeni bir hayata başlarsınız. Tüm bunlar birer başlangıç olurken geride bırakılanlar son demini almış ve bitmiş olur. Ben garantici bir insanım risk almayı pek sevmem ama şu da su götürmez bir gerçek ki bazen adım atmaya korktuğumuz şeyler en çok ihtiyacımız olan şeyler olabiliyor. Yani yeniden başlamak, toksik bir ilişkiden kurtulmak yahut geleceğe bir adım atıp bazı şeylere son vermek bazen bizim için en iyisi olabiliyor. Emir mesela; “Mükemmel olacağım, en iyisini başaracağım, herkesin saygı duyduğu biri olacağım” düşüncesiyle o hayatın içine sıkışıp kalmışken mutlu olmadığının farkında bile değildi. Sadece ona dayatılan hayatın içinde sürüklenip duruyordu. Efsun’sa korkuları yüzünden güvenli alanına çekilmiş ne kimsenin girmesine izin veriyordu ne de oradan çıkmaya niyeti vardı ta ki hayatına bir yabancı ondan izinsiz dalana kadar.

Efsun yaşadığı travmalardan dolayı çok sevdiği mesleğini bırakmış, cerrahlık ve kendi arasına kocaman bir set çekmiş ve  anne babasının ilişkisi yüzünden hayatına birini almadan öylece yaşayıp gidiyordu. Babasının dizinin dibinde kimsenin ona bulaşamayacağı kendi yağında kavrulup gidiyordu. Farkında değildi ama onun da kendini ait hissetmediği bir hayatı vardı. Yalnızdı, korkularına kendini hapsetmiş, hiç kimseye gerçek duygularını açmadan yok sayarak yaşıyordu. Ta ki annesi Emir vasıtasıyla onu İstanbul’a getirene kadar. O bu olaydan sonra önce yavaş yavaş fark etmeden güvenli alanında çıkmayı sonraysa korkularıyla baş edip risk almayı öğrendi. Aslında o her tökezlediğinde, yalnız hissettiğinde yahut yanında biri olsun istediğinde yani başında Emir’i buldu. Onun varlığı bir çok şeyin üstesinden gelmesini sağladı ve asla yapamam dediği şeyleri başarmak için kolları sıvadı. Başardı da; o bu sayede hayatının aşkını bulup mesleğine geri dönerken, aynı zamanda annesiyle arasını da düzeltmiş oldu. Aslında anne kızın arasının düzeldiğini görmek en çok istediğim şeylerden biriydi. Uzun uzun konuşup Efsun’un da Pervin’in de yaralarının sardığını görmeyi çok isterdim.   Efsun’la ilgili aklımda birçok soru işareti kalmış olsa da sonunda gerçekten mutlu olduğunu görmek benim için büyük zevkti. Ben inanıyorum ki Gaziantep’te en çok sevdiği kişiyle çok güzel bir hayat yaşamaya devam edecek. Her fırsatta gazeteci Bekir’le kavga edecek, insanlara bedava hizmet verecek, Binnur’la birlikte Gaziantep’in altını üstüne getirecekler. Emir’le o ne yapmak isterse istesin yan yana durup her şeyin üstesinden gelmenin bir yolunu bulacaklar. Çünkü onlar birlikte yepyeni bir başlangıç yapıp birbirlerini buldular.

Emir başta asla empati kuramadığım, bazen ekrana girip güzel bir nasihat çekmek istediğim bazense ekran karşısından bana saç baş yoldurtan bir karakter oldu. Ama onun hikayesi açıldıkça, karakteri derinleşip neden böyle davrandığı sorusunun cevaplarını aldıkça ona karşı duygu ve düşüncelerim de değişmeye başladı. O mükemmel görünen bir hayatın içinde yapayalnız ve mutsuz büyümüş bir çocuktu. Hayatta en çok güvenmesi gereken öz anne babası onu bırakıp gitmişken o, ona koruyucu olan aile onu bırakmasın diye uğraşıp durmuş. Kim bilir hata yapmaktan, bir gün ondan sıkılıp onu aldıkları yere geri bırakacaklarından ne kadar çok korkmuştur. Büyüyüp yetişkin bir adam olduğunda bile sırf çevresindekiler onu bırakıp gitmesin, onu sevsin saygı duysun diye aynı çırpınışları devam etmişti. Kusursuz olmak için dümdüz bir adam olup çıkmıştı. Ne yaşamından ne de yaptıklarından zevk dahi almıyordu ve o bunun farkında bile değildi. Hayatına kimseyi almayıp gençlik hatası evliliği telafi etmeye çalışmıştı. Fakat hayat bu biz plan yaparken başımıza gelenlerdir ya biraz da. Emir de yaşamının böyle sürüp gideceğini, günü geldiğinde kliniğin tek yöneticisi olacağını ve hep böyle mükemmel(!)  bir hayat yaşayacağını zannediyordu. Ta ki yaşamının tam ortasına bomba gibi düşüp hayatının her anına ortak olan Efsun gelene kadar. O aslında Emir’e bahşedilmiş bir armağandı ve Emir bunu çok sonra öğrenecekti. Efsun’un hayatına girişi onun için yeni başlangıçların habercisi oldu resmen. Önce onun varlığını, ortaklığını kabul etti sonraysa o hayatında kalsın diye kliniğin yarısını gitmesine sesini dahi çıkarmadı. Onun varlığı Emir için kendini bulma yolunda rehber oldu ve önce içindeki gerçek Emir’in kendini keşfetmesini sağlarken o duygusuz, katı, sert kişiliğine büründüğü maskesini de söküp attı. Zaaflarını, endişelerini tek tek ona anlattı ve onu hayatının tam merkezine yerleştirdi. Onunla çoğu acısını, korkusunu geride bıraktı ve yepyeni bir yaşama başladı. Hep ve çok çok mutlu olması dileğiyle.

Bu dizide en güzel şey Emir ve Efsun’un masallara konu olabilecek nahiflikte bir hikayeleri vardı. Aşkın rekabeti kendi içindedir ki Emir’le Efsun’un kendi marazları zaten yan yana gelmelerini epeyce zorlaştırmıştı. Üçüncü sınıf karakterlere, hikayelere gerek yoktu. Sevda’nın ortaya çıkış anına kadar aslında biz birbiriyle her konuda  konuşan, sorunlarını, kırgınlıklarını çözen bir peri masalı izliyorduk. Nedense o masal hikayenin kalemi tarafından evin en ücra köşesine atılan bir eşya gibi fırlatıldı. Birbirinden bir sürü sır saklayan, konuşmayıp sadece bakışan bir çifte döndüler. Hal böyle olunca da zaten kült bir izleyiciye hitap eden iş, o kitleyi de kaybetti. Açıkçası ben oldukça sinirliyim bu hususta. Hikayenin açılacak onca kısmı varken en olmayacak kısmıyla ilgili yapılanlar beni çok üzdü ve bence dizinin de sonunu getirdi.

Son bölümdeki gibi birbirinin yarasına merhem olan, daha ilk andan birbirlerini bambaşka dilden anlayan Efsun ve Emir’in hikayesi kalbime işliyordu. İzledikçe daha da derinine temas ediyordum ama bir yerlerde kopmalar başladı. Efsun dinlemeyen kadına, Emir de onu anlamayan bir adama dönüştü. Halbuki Efsun’u konuşmadan anlayan tek adam değil miydi Emir? Gözlerinden anlardı. Efsun ondan bir şeyler saklayacak, Emir de bunu anlayamayacak öyle mi? Yazdığınız karakterlere neden bu kadar kolay ihanet ediyorsunuz ki siz? Emir’in altı bu kadar oyulmamalıydı diye düşünüyorum. Emir karakteri elimizden gidince geriye de mızmız gibi görünen bir kadın kaldı ne yazık ki ve ben bunun için direkt olarak senaristi suçluyorum.

Her kıyafet, her bedene uymaz. Genel izleyici kitlesine hitap etmek için yazılan hiç bir hikaye bu kurguya olmazdı, eğri dururdu ki öyle de oldu. Efsun ve Emir’i farklılıklarıyla sevmiştik ama bu ikiliyi tek düzeye döndürmek dizinin sonunu getirdi. İlk yazıldığı haliyle kalsaydı, ana konulara girilseydi bence biz bugün hala yeni bölüm analizini konuşuyor olurduk diye düşünüyorum, neyse artık söyleyecek pek de bir şey kalmadı.

Ben aklımda birçok soru işareti ve izleyicinin hayal gücüne bırakılmış bir çok detayla sonlandığı için içimde buruk bir hüzünle finalini izlemiş olsam da “Senden Daha Güzel” Benim için hep çok özel bir iş olarak kalacak. Hiç bitmeyen enerjisi, umut aşılayan bakış açısı, sevdiğim ve izlemekten zevk aldığım oyuncu kadrosuyla bana hep iyi hissettirdi. Ayrıca Pervin’in kızı için deli gibi çırpınışları, Kaya’nın çocuklarına karşı gösterdiği  o sert ve uzak tavrının çocuklarında yarattığı travmaları, Serpil’in kendini kanıtlama çabası hayatın ta içinden yaşanıyormuş gibi hissettirdi bana. Şirin’in ismiyle ve Yaşar’ın mesleğiyle tam tersi karakterler oluşu bir o kadar marjinal kişilerin olduğunu da hatırlatıyordu bana. Ama Emir’le Efsun’un birbirine olan destekleri, birbirini hayata yeniden bağlamaları ve ikiyken bir olmaları çok güzel ve özeldi benim için.

Ama bu diziyle ilgili iyikilerim kadar keşkelerim de yok değil. Keşke Efsun ve Pervin’i daha çok izleyebilseydik, keşke diziye ve EfMir ilişkisine hiçbir katkısı olmayan Sevda izlemek yerine anne kız, baba oğul çatışması izleseydik. Keşke Efsun’un adım adım korkusunu nasıl yendiğini, geçmişinde tam olarak neler olduğunu, kremini ve anne babasının yüzleşmesini en azından bir kerecik olsun görebilseydik. Keşke Emir ve Cem’i abi kardeş oluşuna daha çok tanık olsaydık. Belki o zaman bu kadar soru işaretleri kalmazdı aklımda. Belki o zaman bu kadar yarım kalmış hissetmezdim. Belki o zaman son bulmaz kendine başka bir platformda yepyeni bir yer edinebilirdi. Ama kısmet değilmiş demek ki. Her ne olursa olsun yine de iyi ki izlemiş ve yazmışım, iyi ki Senden daha güzel ailesini tanımışım. Ekran önü ve arkadasındaki set çalışanlarının hepsinin eline, emeğine sağlık.

Son olarak Cemre Baysel ve Burak Çelik ikilisine bir paragraf açmak lazım diye düşünüyorum. Ekrandaki uyumları o kadar iyiydi ki daha ilk bölümden ısınıvermiştim. Yarattıkları Efsun ve Emir’e çok inandım ben. Hep destek olmak istedim çünkü çok gerçeklerdi. Bence dizinin bunca insana ulaşmasını da bu samimiyet sağladı diye düşünüyorum. Buradaki yol kısa olsa da çok güzeldi ve ben bu ikiliyi yeniden izleyeceğime olan inancımı da sabit tutuyorum.

Efsun ve Emir Demirhan sizi asla unutmaycağım…

 

Şimdilik benden bu kadar, yeni bir yolculukta yepyeni yazılarda görüşmek üzere. Hoşçakalın

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s