YAZAR : Şeyma BULUT

Bu hafta ekran  karşısından kalkarken aklımda tek bir soru vardı : Acaba bir insan intikamı için kendinden ne kadar vazgeçebilir? Ya da şöyle sorayım, insan istediğini bir şey için vicdanını, merhametini ne kadar susturur? Bunu yaparken aslında bu intikamın çift taraflı bir mekanizma ile çalıştığını, karşı tarafa zarar verirken kendine, çevresine de vermeye başladığını anlar mı? Umut girdiği bu yolda birçok şeyi feda edeceğini hala anlamamış olsa da bence bir süre sonra anlamak zorunda kalacak. Ceren ‘e oynamak zorunda kaldığı oyun bir yana dursun kendi yol arkadaşlarından birini de neredeyse kaybediyordu.

Güven, babasının isteği doğrultusunda Bartu’yu öldürmeye karar verdiğinde zaten kanayan bir yarayı daha da kanatacağından da, düşmanlarını daha da perçinleyeceğinden habersizdi. Umut ve Ceren Bartu’nun evine geldiğinde kriz geçiren bir Güven, yerde kanlar içinde yatan Bartu ve korkudan ağlayan bir çocuk buldular. Bu küçük an aslında bazı şeylerin de anlaşılmasına sebep oldu. En azından Umut, Gümüşayların söz konusu kendi isimleri olduğunda nasıl bir tavır alacağını yakından gördü. Özellikle de Ceren’in kanlar içinde yatan Bartu ve korkan küçük çocuğa rağmen Bartu’yu hastaneye götürmemek için çabalaması Umut’un ona olan tavrını da değiştirdi diye düşünüyorum. Her şeyden önce Ceren de diğerleri gibi söz konusu ailesi olduğunda farklı bir tavır alıyor. Güven’i yaptığı şeye rağmen koruması, o çocuğun babasız kalma ihtimalini bile göze alması aslında Ceren’in küçük yaşlardan itibaren içinde büyüttüğü, babasının ona mıh gibi kazıdığı sorumluluk duygusunun bir sonucu. Ancak Umut bunu bilmiyor. Ceren orada hep öğrendiği gibi ailesini, babasını korudu ama Umut’un içinde kopan fırtınaları bilmediği için gizli düşmanları onların sayesinde daha da kinle doldu. Gümüşaylar sadece kendi ailesine değil, değdikleri her hayatı katletti ve Umut artık onları kendi adına değil, zarar verdikleri her insan için durdurmak istiyor.

Bartu vurulduğu andan itibaren, Umut geçmiş ve günümüz arasında cehennem azabı denecek bir gece yaşadı. Bir zamanlar kendisinin yaşamak zorunda kaldığı korkunç tecrübeyi bir başka çocuk daha yaşadı ve olayın aktörleri yine aynı : Gümüşay Ailesi. Umut daha küçücükken abisinin ölen bedenini bir morgda gördü. Bakın ne olursa olsun bu bir çocukta kapanması imkansız bir yara açar. Ben çocukken aldığımız yaraların geçmeyeceğini düşünürüm. Daha hayatın en beyaz kısmında karanlığa maruz kalan birinin büyüyünce renkleri görmesi mümkün değil. Umut da görmüyor zira Demir onlardan tüm renkleri, mutluluğu çaldı. Umut oyunları düşüneceği yaşta ölümü, ihaneti öğrendi. İntikam için girdiği yolda Umut yeniden bu ailenin acımasızlığını öğrenirken aslında onlardan belki de sadece Ceren’e karşı hissetmeye başladığı iyi duyguları kestirip atması gerektiğine de o an inandı diye düşünüyorum çünkü Ceren hastane olmaz dediğinde Umut’un bakışlarında “Hepiniz aynısınız!” ifadesi vardı.

Umut şu anda Ceren’i de diğerleriyle aynı kefeye koysa da ben buna pek ihtimal vermiyorum. Ceren eğer çocukluk yıllarını anlatmasaydı ben de aynı Umut gibi düşünürdüm. Ceren’in de babası gibi güce taptığına inanırdım ama öyle değil işte. Ceren daha ufak yaşlardan itibaren babasının hem fiziksel hem de psikolojik şiddetine maruz kalan bir kız çocuğu. Aç bırakılan, odaya hapsedilen, annesi için katil olmak üzere olan ve daha o yaşta babası tutuklanmasın diye polise yalan söylemesi öğretilen bir kadın. Ceren doğru ve yanlış arasındaki farkı çok bilen biri değil. Zamanla elbette öğrenir ama şu aşamada çok zor diye düşünüyorum. Umut’a anlattığı hikayede ben tek başına zalim bir hayatın içinde büyümek zorunda kalan, babasına rağmen kardeşlerine annelik yapan bir kadın görüyorum. Aslında normal şartlarda onu en iyi anlayacak insan Umut’tan başkası olmazdı fakat şu anda Umut o psikolojide değil. Umut da annesi tarafından terk edilen bir çocuk, Ceren de öyle. Yani Umut Ceren’i çok iyi anladı ama ne çare. Annelerinin onları arkasında bırakarak gidişi Ceren’de derin izler bıraktığı gibi onun dünyaya bakışını da değiştirdi. Ceren kardeşlerine, eski kocasının çocuklarına hatta bazen Çınar’a karşı bile sorumluluk hissediyor. Demir onu böyle büyüttü. Bu arada ben Demir’i biraz olsun tanıyorsam bu anne gidişi meselesinin ardından onun pis kokusu çıkacak, burada dursun. Karısının yokluğunda Demir tüm sorumluluğu kızına yüklemiş, öyle yetiştirmiş. Ancak bu durum çok hastalıklı bir hal alır bir süre sonra benden söylemesi. Bu hikayenin Umut’u derinden etkilediğini düşünüyorum ben. Her ne kadar inkar etse de o an Ceren’in yanında tamamen kendisiydi ancak içinde yanan ateş, kardeşlerinin acısı, umudu, Demir’in zalimliği Umut’u yeniden Çınar olmaya zorladı ve bu hikayede ilk parçalarına ayıracağı insanı da seçti : Ceren Gümüşay!

Umut Yörükoğlu derinden yaralı bir adam ve o bir tek duyguyla büyüdü :İntikam. Demir’in ailesinden aldıklarını, çaldığı renkleri geri yerine koymak, ona yaptığının bedelini ödeme isteği öyle güçlü ki hareketlerinin sonuçlarını bile düşünmüyor. Daha doğrusu o hareketlerin kendisine ne yapacağı umurunda değil çünkü bu yol için bütün hayatı ailesinden uzakta geçti. Umut büyük bir intikam duygusu ve vicdan azabıyla yaşıyor. Abisinin, kız kardeşinin, halasının ve tüm sevdiklerinden uzakta kalmak zorunda olması zamanla ondaki bazı duyguları da kalbinin derinliklerine gömmesine sebep oldu. Bu yüzden planından asla taviz vermiyor. Ne olursa, neye mal olursa olsun Demir’i alaşağı edecek. Bunu yaparken de hedefi ve yolda karşısına çıkan arasında bir ayrım yapmayacak.

Umut’un bu halde olması beni hem üzüyor hem de çok iyi anlıyorum onu. Umut Çınar Yılmaz’ı yaratmak için o kadar uzun zaman ailesinden uzakta kaldı ki onların iç dünyalarını, babasına yardım etmeyi, neye ihtiyacı olduğunu anlamayı beceremiyor. Ailesini uzaktan harika bir şekilde yaşatsa da, kardeşleri onu anlasa da o kendi içindeki sesleri asla susturamıyor. Bunu yapamadıkça da daha da öfkeleniyor. Umut’un öfkesi göz kararacak bir sinir değil tam aksine planlarını soğuk kanlı bir katil gibi planlamasına yardım eden, ruhunu karartsa da yolunu açan bir araç durumunda. Umut ve kardeşleri bir ahtapot gibi düşmanlarının etrafını ruhları bile duymadan sardı ve adım adım planlarını harekete geçirdi. Bu planın en kritik hamlesiyse şüphesiz Ayşe oldu bence.

Umut, Demir’i öyle bir kuşatmış ki adamın ruhu bile duymamış. Şu anda Demir’e en yakın insan olan Ayşe, Umut’un kaledeki en önemli silahı. Hem Demir’e yakınlığı ile önemli hem de kimsenin aklına gelmeyeceği gölge savaşçı durumunda. Açıkçası ben bu kadarını beklemiyordum. Umut bu planı ne kadar zamandır yapıyordu bilmiyorum ama sanki dünya savaşı planı kurar gibi her şeyi, her ihtimali hesaplayarak Demir’in karşısına çıkmış. Böl, parçala, yönet taktiği ile de Demir’in en zayıf iki noktasını keşfettiler : Luna ve Güven!

Güven Gümüşay, ailenin en zayıf halkası. Ne yaşadı, neler oldu bilmiyorum ama bir bağımlı olan Güven babasını takıntı haline getirmiş. Onun takdirini almak için neredeyse katil oluyordu. Güven’in ailedeki en karmaşık, sevgiye aç insan olduğunu düşünüyorum. Ne Ceren ne de Mete onun gibi değil. Attığı adımı babası için atıyor ama kafasına buyruk hareket ederken de gerisini, altını, üstünü hesap edemiyor. Bağımlı olması da cabası. Babası ailede en çok kızına güvenirken, oğlunu da böcek gibi ezmekten geri durmamış. Ceren’in anlattığı aile hikayesindeki sevgisizlik, güç takıntısı, şefkat görmemesi aslında iki çocukta da tamiri çok zor yaralar açmış gibi duruyor. Güven de Ceren gibi bir yudum şefkat, sevgi peşinde aslında. Bunu almak için cinayet işleyecek duruma gelmesinde de ben Güven’e kızsam da aslında bunların hepsi Demir’in hastalıklı takıntıların sonucu. Sevgisizlik insanı bu hale getirir miymiş, valla getirirmiş. Demir Gümüşay baktığında bir aileyi yok etmiş gibi durabilir ama bence iki aileyi yok etti.

Güven o kadar şefkate muhtaç ki ona sevgiyle bakan ilk göz olan Nil’e aşık oldu. Umay Nil görüntüsüyle, Güven’in kalbini çalarken kendisini de zor bir duruma soktuğunun henüz farkında değil. Güven sevdiği insanlara takıntı geliştiren biri. Babasına olan durumu ortada ve ben Nil’e ne yapacak bilmiyorum. Umut’un daha geçen hafta bunu söylemesi, Güven’in babası için  geldiği hali düşünecek olursak, yalın zamanda Nil’e de aynı şekilde takıntı gelişebilir. Düşünsenize Nil, onu çok kolay bir şekilde polise ifade vermeye ikna etti. Güven de daha iki gün önce babası için katil olmayı göze alan adam, gitti polise teslim oldu. Evet belki babasını satmaz ama sonuçta ailesinin adını riske atmayı da göze aldı. Ben bu durumun ayrıca sadece Güven için de geçerli olmadığını düşünüyorum. Diğer kardeşleri de Güven’den farklı değil.

Gümüşay kardeşlerin arasında sevgi haricinde korku bağı var. Şimdi yalan olmasın, Mete ile ilgili elimde çok veri yok bu sebeple öncelikle Ceren ve Güven üzerinden ilerlemek istiyorum. Kardeşler babalarının nasıl biri olduğunu, zalim olduğunu biliyor. Yine de onun yanında olmaktan geri durmuyorlar. Güven birini vurduğunda ya da daha önce birinin hayatını yıktıklarında buna gayet normal gözle bakabildiler. Aralarında belki Ceren sadece bu insan öldürme meselesinde çok takıldı. Yani yapılanların kötü olduğunu biliyor, buna sinirleniyorlar ancak söz konusu harekete geçme olunca bugüne kadar bunu yapmadılar. Umut onların arasına öyle bir nifak tohumları ekti ki yıllar sonra şimdi aile karıştı. Bunu da yine çocukları değil, Demir’in kendi evlatlarına düşman olmasını sağlayarak yaptı.

Gümüşaylardaki ilk ciddi sorun da Ceren ve babası arasında çıktı. Bartu vurulduğu dan beri dakika sayan Ceren, babasının yüzüne bile bakamaz hale geldi. Bugüne kadar yaptığı her şeyi iş için yaptığını düşündüğü babası, birden katil olarak karşısına çıkınca Ceren de bir aydınlanma yaşadı. Bartu ve küçük oğlu için bir süre susan Ceren, onlar güvende olduğu anda çıktı babasının karşısına. Buradan da aslında Ceren’in diğer kardeşlerinden farklı olduğunu görüyorum. Ne Mete ne de Güven o sözleri söyleyemedi Demir’e. Babasının katil olduğunu, kendisi için yapamayacağı şey olmadığını anladığında Ceren’in ona karşı tutunduğu son sevgi kırıntısı da yok oldu. Ben Ceren’in ailesine aman aman bir sevgi beslediğini en azından babasına karşı sanmıyorum. Ancak babasına saygı duyuyor, gücü karşısında geri adım atıyordu. Halbuki Ceren’in de dediği gibi bu güç tek başına olmadı, çocukları da en az onun kadar çalıştı. Güven’in bu halde olmasının bile en büyük sebebi bu güce tapan adamın, başka hiç bir şeye değer vermemesiydi. Bartu meselesiyle Ceren zaten  bağını kopartıp, kazandığı her şeyin kendi eseri olduğunu Demir’in suratına yumruk gibi indirirken belki de Umut’un son hamlesi baba kız ilişkisini tarihin tozlu sayfalarına karışmasını sağladı.

Demir daha Bartu meselesinin şokunu atlatamışken Luna ve Güven videosu tam da düğün günü herkes tarafından görülünce Demir kontrolden çıktı. Umut’un oyunuyla ihale Ceren’in üzerinde kaldı. Umut aslında Mete ile başlar derken, Ceren’de başlaması bana manidar geldi. Ali’nin aşk imasının ardından yolundan dönmemesi bana manidar geldi. Belki en başından beri plan buydu ama ben Mete ile başlamasını bekliyordum. Umut’un duygularıyla ilgili Ali’nin duyguları olmasının iması da Umut’u kızdırdı. Bu sebeple de Ceren’i merkeze alarak tehlikeli ve kirli bir oyun oynadı. Başarılı olur mu bilmiyorum ama sadece Ceren’in yanında UMUT olabildiğini düşünecek olursak, zaten ağrıyan kalbine bir de hayatı boyunca ailesi tarafından örselenen bir insanı ateşe atmanın verdiği ağrıyı da eklemiş oldu.

Ceren bu işten nasıl kurtulur? Haftaya göreceğiz.

Bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Kirli Oyunlar (Tuzak, 2.bölüm)” için bir yorum

  1. Hola, no conocemos lo suficientemente a Umut. Pero sabemos que su dolor es tan grande como su venganza.
    Enamorarse no estaba dentro del plan, aquí lo emocionante de esta historia. Gracias

    Beğen

Yorum bırakın