YAZAR: Simay DEMİR

Yaşayabilmek, bu hayatta bir yere sahip olmak, bir gönülde barınmak, bütün bir kalabalığın içinde yok olup gitmek istemeyen herkesin bir amacı, onu bu hayatta var eden bir inancı olmalı bana göre.  Belki adaleti sağlamak için avukat, savcı olmak ya da minicik çocuklara Umut olmak için öğretmen, bir hayata dokumak için hemşire doktor olmak gibi amaçlar tutar insanı hayatta. Ya da yüzüne inançla bakan evladı için, kurup gerçekleştirmek istediği hayalleri, aşık olduğu insan için sımsıkı sarılır bazen bu hayata insan, en azından ben öyle olduğuna inanıyorum. Derin’in, Aras’ın ve hatta Suzan’ın bile o hastanede, o hayata tutunmak için birer amaçları ve yürümeye devam edecek inançları var. Fakat Barış etrafındaki herkese bir inanç aşılamaya çalışırken kendisinin hiçbir dalı, inancı yokmuş gibi ölmek istemesi bana çok ironik geldi.

Geçen hafta beni en çok etkileyen şeyin Barış’ın umut dolu olup bunu etrafına yaymak istemesi olduğunu söylemiştim. Aras’ın katı kurallarına (ki bu hafta da yakından tanık olduk), dediğim dedik düşünce yapısına rağmen onun fikrini bile değiştiren,  umudu ben kendisinde göremedim maalesef.  Herkese inanalım, umut edelim, risk alalım derken kendi iyileşmek adına tek bir umudu, iyileşmek istememesinin de tek bir mantıklı sebebi yok. Peki sizce Barış  kendi inanmadığı bir şeyi başkalarına ne kadar inandırabilir?

Barış’ın bu karamsar tavrı, ölmek istemesi ve yaşamak için diretmemesi bana bu hikayede bir eksiklik olduğunu düşündürüyor. Barış neden yaşamak istemiyor sorusuna tek bir cevap bulamıyorum maalesef. Dahası üzülerek söylüyorum ki Barış’ın o hastaneye geliş sebebini de, o hastaneyi neden ayakta tutmak istediğini de artık anlayamıyorum, çünkü bana bu konuda verilen tek bir motivasyon kaynağı yok. Şimdi diyebilirsiniz ablası orda öldü, başkaları da aynı şekilde ölmesin diye orda. Bunu kabul edebilirdim amenna ama ölmek istemek yerine ablası içinse tüm bu değişim isteği, o zaman onun için yaşamayı seçmesi gerekmiyor muydu? Ben mi yanlış düşünüyorum.  Aşağıda değineceğim ama Derin’in Aras’ın Suzan’ın ve hatta Ali Haydar’ın bile motivasyonuna şahit olmuşken Barış’ın tedavi olmayı reddetmesinin de yaşamak istememesinin de motivasyonunu göremedik.  Kemoterapinin ne kadar ağır bir tedavi sürecinin olduğunun da, bu tedavinin insanı nasıl yavaşlatıp, duraksattığına da bir hemşire olarak kendi gözleriyle şahit olmuş biri olarak söylüyorum eğer Barış “Ben kemoterapiden dolayı tedavi olmak istemiyorum yahut o beni  yavaşlatır, çalışamam” diye kabul etmek istemese  kararına da, söylediklerine de sonsuz saygı duyup kabul edebilirdim.  Ama Barış ne dedi; arkamda bırakacağım kimse yok, o yüzden tedavi olmayacağım. Bakın bu replik benim gözümde geçen bölüm bize gösterilen Barış karakterini tamamen yok eder.  Çünkü Barış yepyeni bir sistemle yepyeni bir hastane kurmak istiyor sadece mekandan yahut teknolojik aletlerden bahsetmiyorum. Yeniliğe açık, insan yaşamına iş gibi değil de bir can gibi bakan, hastaneyi evi gibi sahiplenip ona göre hareket eden sağlık çalışanlarıyla doldurmak istiyor ve kimse kusuruma bakmasın bunlar bir yılda yapabilecek şeyler değil.  Üstelik hani iyileşmek istemiyor ya arkasında bırakacağı kimse olmadığı için. Peki ya ilmek ilmek kurmak istediği sistem ne olacak, ceza infaz kurumundan gelecek hasta kabulü ne olacak, insanlara kurdurduğu hayaller, onlara ne olacak? Barış tüm bunları yarım yamalak geride bıraktığında başa gelecek yeni başhekim her şeyi sıfırlayıp eski sistemden devam edecek ne yazık ki. Barış’a onca inanan insanlar bir daha bir başkasına güvenip inanabilecek mi? Her şeyi geçtim Barış işine bu denli bağlı ya işi için çok sevdiği karısından bile boşanmışken ilk engelde havlu atması size inandırıcı geliyor mu? Bana gelmiyor açıkçası. Ya da belki de Barış’ın işine neden bağlı olduğunu göremediğim için bana öyle geliyordur bilmiyorum. Barış’ın amacı ne, ne yapmaya, neden yapmaya çalışıyor anlamış değilim, zira  ben bu bölüm  sadece etrafta deli gibi koşturan bir adam gördüm çok üzgünüm. Aklıma takılan ikici bir konu da Gizemle olan ilişkisi.

Gizem hamile oluğunu bile bile boşandı ve Barış’ın ruhu bile duymadı. Bu ona da doğacak çocuğuna da çok büyük haksızlık bana kalırsa ki öyle ağır sorunlu bir evlilik süreci geçirdiklerini de düşünmüyorum. Zira boşanma sebepleri sadece Barış’ın evliliğine ve eşine yeterince vakit geçirmemesinden kaynaklanıyor.  İşin içinde aldatma, terk etme falan olsa diyeceğim ki gurur yaptı. Eee o da yok. Bu kız neden sakladı bu durumu? Hele risk altında bir hamileliği varken, doktor eşinden bunu insan neden saklar? Ben anlamıyorum arkadaşlar. Yani bana altı çok boş geldi bu durumun. Halbuki Gizem’in konuşurken sesinin titremesi, ayrılmak istememesi hala Barış’a aşık olduğunu gösteriyor. Ben inanıyorum ki bu bebek Barış’ın bu hayata tutunmak için de, tedavi olmak için de bir amaç olacaktır.

Gizem’in son dans gösterisinde kanlar içerisinde yerde kalması sadece Gizem için değil, Barış için de milat olacak. Gizem dans ettiği sahnede yığıldığı anda hem Barış’la olan ilişkisinde, hem de bebeği için yeni bir dönemin de başlamasına sebep oldu. Gizem’in içinde bulunduğu durum, duyguları yeniden alevlendirir mi bilmiyorum ama Gizem ve küçük bebeğinin Barış’ı yeniden hayatta tutacağına eminim. Suzan’ın da katkılarıyla Barış Güvener hastanesinin başında, sevdiklerinin yanında kalacaktır.

Suzan nasıl ki Barış sayesinde bir kez daha hastalarına ve hastaneye dönmeyi kabul ettiyse Barış’ın da kendisi gibi geri dönsün, tedaviyi kabul etsin istiyor.  O bir sevdiğini, arkadaşını daha kaybetmek istemiyor. Bundan dolayı bu kadar üstüne gidiyor onu çok iyi anlıyorum. Bu yüzden ona tüm samimiyetiyle yaklaşıyor çünkü o da buna inanıyor. Tüm samimiyetiyle yaklaşırsa hastalarını iyileştireceğini düşünüyor tıpkı Aylin hanımda yaptığı gibi. Bu hafta Suzan’ın hikayesine çok değinmemiş olsa da açıkçası ben o gözlerindeki hüznün sebebini de onun hikayesini de çok merak ediyorum. Çünkü hastalarıyla böyle güzel bağ kuran, başarılı ve işini gayet severek yapan biri o ve şu an için Barış’a yardım edebilecek tek kişi. Çünkü bu konuda ne Aras ne Derin ne de bir başkası bilgi sahibi bile değil.

Aras benim bu hafta en çok ilgimi çeken kişi oldu, en azından o buz gibi bakışlarının altında yatan sebebi, neden böyle olduğunu anlamam için bana birkaç sebep verdi. Aras gördüğüm en dik kafalı, dediğim dedik ve kuralcı karakter olabilir. O kurallarını hiçbir şekilde esnetmiyor ve ona ters düşüldüğü taktirde karşısındaki kişiyi dinleme tenezzülünde bile bulunmuyor. Çünkü anladığım kadarıyla bu hayattan büyük silleler yemiş ve bu başta mesleği olmak üzere hayatının her bir alanına etki etmiş durumda. En başta bir hurafe yüzünden en yakın arkadaşını kaybetmiş ve sığındığı tek şey pozitif bilimler olmuş  bu yüzden karşısındakinin ne hissettiğiyle yahut neye inandığıyla ilgilenmiyor. Bilime ters düşüyorsa onun için bitmiştir nokta.  Halbuki karşımızdakinin inancı bizim ne düşündüğümüz değil onun nasıl hissettiğiyle alakalı. Nasıl ki Aras on defa parmaklarını yıkamadan ameliyata girmiyorsa o hasta da ritüel olursa ancak yaşayacağına inanıyordu bu yüzden ritüel yapılmadan ameliyat edilmek ölmek anlamına geliyordu onun için. Çünkü bu şekilde yaşamaya olan inancını kaybediyordu ve bedeni de ona uygun tepki veriyordu. Ve Derin o Aras’ın bu konuda gözünü açtı. Çünkü Derin Aras’ın aksine başkalarının duygularını anlıyor, onlarla empati kurup ona göre davranıyor.

Bu hafta Derin ve Aras bir hasta hikayesi yüzünden karşı karşıya geldiler. Aras geçmiş tecrübe, bilime olan bağlılığından dolayı bir ritüeli kabul etmedi. Az önce de söylediğim gibi kendi bakış açısına göre yanlış bir şey yanlıştır. Halbuki alzheimer hastalarıyla yapılan bir testte kanseri en kolay onların atlattığı tespit edilmiştir. Stres yapacak kadar hatırlamadıklarından dolayı hastalıkla mücadeleleri daha kolay oluyormuş. Bir sağlık çalışanı olarak elbette pozitif bilimden yanayım ama bazen insanların kendilerini güvende hissetmek için sağlığını riske atmayacak şeylerin de olduğuna inanıyorum. Fizyolojik olduğu kadar psikolojiktir de, emin olun. Aras bunu biraz zor anladı ama ben açıkçası onun Derin olmadığı zamanlarda da sağduyusunu bir tık da olsa dinlemesi gerektiğine inanıyorum.

Fark etmişsinizdir Derin her defasında şöyle bir cümle kuruyor “Ben senin arkanı topluyorum” ki bence çok haklı. Aras daha çok Derin’le ilgileniyormuş gibi görünse de hastanede Aras’ın arkasında dimdik duran kişi Derin. Bu ilişkide Aras daha çok duygusal gibi görünse de onun inatçı ve kuralcı kişiliği Derin’in insancıl yaklaşımı sayesinde zarar görmüyor. Çünkü Aras’ın odak noktası kendisi başkalarının ne düşündüğünü yahut ne yaşadığını görmüyor. Örneğin yemekte Derin çok yorgunum eve gidip uyuyacağım dedi ama iki dakika sonra hastanede karşılaştılar ve Aras ne işin var burada diye sormadı bile. Dahası Derin’in  yüzünden bütün gün yorgunluk akıyordu nedir bu halin diye sorma gereği bile duymadı. Çünkü Derin Aras’ın sorununu görse de o Derin’deki sorunu görmüyor.

Derin ne kadar başkalarının duygularını anlayıp ona göre bir yaklaşım sergiliyorsa o derece kendi duygularından uzak ve onlarla yüzleşmemek için o denli kaçıyor kendinden ve bunu işe gelerek, aralıksız çalışıp sadece işine yoğunlaşarak yapıyor. Yani bir anlamda kendi düşünceleri, duyguları onu ele geçirmesin diye sadece çalışıyor. Çevresine verdiği hiç bir nasihati  kendi hayatında uygulamıyor.

Gecen hafta Derin’in hiçbir duygusunu, ailesiyle yahut özel hayatıyla ilgili tek bir kırıntı elime geçmemişti. Sanki  karşımda etten bir robot vardı fakat bu hafta tek hareketiyle bunun sebebini kafama mıh gibi kazıdı. Derin ailesinden annesinden sorunlu bir kadın. Hastanede çalışmayı da nöbete kaçmayı da bir kurtuluş yolu olarak görüyor çünkü annesiyle yüzleşmek istemiyor. Çünkü Aras’a çok yorgunum diyen kadın kapıcının anneniz geldi lafıyla hemen hastaneye geri döndü demek ki ailesi yönünde yüzleşmek istemediği sıkıntıları var ve bu özel hayatına da çok yansıyor. Derin bence Aras’ın ona karşı bir şeyler hissettiğinin farkında ama onun yolunu öyle bir kapatmış, bu duruma öyle bir set çekmiş ki Aras cesaret edip o seti geçemiyor. Ve bence bunun bir sebebi de Derin’in annesiyle olan sorunu. Çünkü anneden sorunlu çocuklar kendilerini sevmeye de sevilmeye de layık görmezler. Onu en çok sevmesi gereken sevmemişken neden bir başkası gerçekten sevsin ki düşüncesinde olurlar ki bence Derin de aynı düşüncede. Umarım Aras biraz daha cesur davranır ve Derin’in o sert kabuğunu kırıp içindeki gerçek Derin’i dışarı çıkartır.

Hayat bugün yine soluksuz izlediğim bir bölümle son buldu. Şuna da değinmeden geçemeyeceğim daha sadece bir hafta önce çalıştığım yerde bir meslektaşım şiddete uğrarken bu konuya böyle hassas ve güzel değindikleri için teşekkürü borç bilirim. Dahası her insan gibi ceza evinde yatanlarında sağlık hizmeti almaya hakkının olduğuna değinilmesi, Doktorluğun  sadece ilaç verip, ameliyat etmekle bitmediğini bu yöntemler kadar konuşarak anlayarak da çözümler sunduğunu göstermesi detayları çok hoşuma gitti açıkçası. Hurafelerin insan hayatına ne kadar zararlı olabileceğini de alternatif tıbbın pozitif bilimle birleşince insana yararlı olabileceğini çok güzel gösterdiler.  Emeği geçen herkesin eline emeğine sağlık.

O zaman bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere, sağlıkla kalın.

 

Bir İhtimal Daha Var Mı? (Hayat Bugün,2bölüm)” için bir yorum

  1. Tutjhfdjgdjgfdvfddgdsdhds fdssjgddegsts vfshsjhfrsgfs hfsnsgdsb vfebhfsbjgsjjgsbd hfsbvfdnk ve tsbkgsns hgdjhfdhk HP p fdjhfdbjdngdhd hgdjgdjhdkobgdh hgdhhgdvnfjhdb hgdjugdhjydhdkysjgkbvdkus gtshhgdhdhgdjhgdjjdhdhhdjhdd gfdhhddhgdhdhggdhgd
    rgre gfrbgfrh hgdhdhhhhhgehgdhd nfdngdkjd gsjmdbdngddhtd hgfrhhgdcf v ve ffbgdhjfhrengrjigr rhtejkrhyrjjrytrjrj gruhgrjrjibyjkrnurmjgtnjgjrkktht ht grrjhrjrjkf ruhrijyrjtg hrjhrjrjhrrjrjyrhrjhr gtjrujtykrnbtjgfk.f ydifdkgffjftkhtj hrjyr.if.ihfmgjfjt.htjuytjt.jtjutuhgfhf yrhhfhtjfjhf bfjhfhffhfjfhjfhfj

    Beğen

Yorum bırakın