YAZAR : Şeyma BULUT 

İnsan ne zaman tam olur? Ya da ne zaman eksik kalır bilemem ama bir anda bulunca ruh eşini bir daha asla kaybetmek istemez. Şartlar ne olursa olsun, her şeye, her koşulda o insanla olmak ister. Bunun gerçek olması tam bir mucizedir ama biliyorsunuz, bizler mucizelere inanıyoruz değil mi?

Songül’ün mucizesi eski bir mafya babasının emniyete gelmesiyle başladı. Bir gün aile olacağını bile hayal etmeyen biri, aşkla tanıştı. Yavaş yavaş sevdi, bağlandı. Öyle ki zoraki evlendiği Sadi ile bir gelecek, hayat istemeye başladı. Songül sakalları kadar kirli gördüğü bir adamın ellerine bıraktı hayatını ve bunu yaparken de bir an bile tereddüt etmedi. Aşk insanı değiştirir, iyileştirir, yapmam dediği her meti yaptırır. Songül ailesinden sonra güven duygusunu kaybeden bir kadın. Babasız büyüyen bir kız çocuğu, o. Ailesi olmadan bir hayat geçirmek zorunda kaldı. Kime, neye güvensin? Daha önce demiştim ya yalnızlığı kendisine kimlik edinmiş biri diye, o hep yalnızdı işte. Songül’ün başına bir şey gelince oyuncaklarla konuştuğunu fark ettiniz mi? Yalnız insanlar genelde çok sıkıştıkları zaman cansız nesnelerle konuşurlar. Songül de böyle yapıyor. Ne zaman Sadi olmasa, ya da başlarına bir şey gelse oyuncaklarla konuşmaya başlıyor. Başka türlüsünü bilmiyor ki… Konuşacak biri ya da sığınacak bir limanı olmadığında böyl yapıyor ancak Songül bu hususta bir tık yanlış düşünüyor diye düşünüyorum. Aslında onun artık insanları var. Organize ekibi, Taylan, Yaver… Bir anda bir ordu insan dahil oldu küçücük hayatına. Bu da Sadi ile oldu, Songül kapılarını araladı. Songül artık insanları hayatına alan, onlara güvenip, bağ kuran birine dönüştü ve tüm bunları Sadi sayesinde yaptı. Sevgisiz büyüyen insanlar bağlanma sorunu, güven sorunu yaşarlar. Songül ailesinden sonra hiç sevilmedi. Sadi onu öyle güzel sevdi ki Songül artık bir ailesi olduğunu görüyor, artık derdini anlatacağı, sıkışınca arayacağı bir aileye sahip ve bu güveni Songül’e Sadi’nin koşulsuz sevgisi verdi. Çaktırmayın ama biz buna aşkın mucizesi diyoruz.

Songül ilk kez zor zamanında yanında insanlar görüyor ve bu onun için çok yeni. Sadi’nin kaçırılma olayından sonra Taylan’ın “Senin ağabeyinim” demesi Songül için güven oldu ama diğer yandan da uzun uzun sarılamayışı alışkın olmamasından geliyor. Songül her acısını tek başına atlatan, göğüs geren biri olduğu için Taylan’a bile kendini, yaralarını açık etmek istemedi. Alışkın değil. Songül çok güçlü bir kadın, her sorunuyla tek başına mücadele ederken, kendini saklamayı da başaran biri. Bu yüzden hemen güvenmesi de çok zor hele de organizede yaşadıklarından sonra çok zor. Bu süreçte Songül’ün can suyu Yaver oldu. Organize de destekti ama emniyette yaşadıkları, Songül’ün bazı şeyleri de görmeye başlamasını sağladı diye düşünüyorum.

Songül, Sadi’nin ele geçirilmesinin ardından gözünü kırpmadan tüm mesleki kuralları çiğnemeyi göze alırken savcıya çarptı. Ekibiyle kocası için pazarlık yapmaya çalışırken aslında beni ciddi şüpheye düşüren olayları yaşadım. Şimdi Bahri, Melike ve Taylan aslında Roberto’yu vermeye çok yakındı. Yani savcı kabul etse sorgu bile yapmadılar. Sadi’nin kendileri için yaptığı her şey ortadayken Ahmet Başsavcı bir anda bunun olmayacağını söyledi. Kartal ateşi için Sadi’nin yardımının önemini de düşününce ondan vazgeçmesi bana çok kolay geldi. Daha önce de Sadi ve Ahmet Servet’in hayatta olmasından şüphelenmişti. Biz Sadi’nin nasıl ele geçtiğini de görmedik ki Sadi’yi bilmem de 7Emin’i ele geçirmek her baba yiğidin harcı değildir. Ben orada bir şeyler olduğunu düşünüyorum ki bence Songül de düşündü ve Yaver’i aradı diye düşünüyorum.

Songül organize ekibine güveniyor, ekibine sırtını dayadı ama sanırım kimseye Yaver kadar güvenmiyor. Ekip eve geldiğinde onlara ismini vermediği gibi onu B Planı olarak gördü. Halbuki ekiple bir çok sırrı paylaşıyor, Yaver’i de söyleyebilirdi ancak Ahmet’in Sadi’yi vermesinin ardından işler ters gitme ihtimaline göre canını teslim edeceği, sırtını herhangi bir şüpheye düşmeden dayayabileceği tek insanı yanında istedi diye düşünüyorum. Bu arada Bahri ve Melike de bence Songül için çok güvenilir ama hepsi devlet memuru ve emir kulu. Songül 23 sene sonra kavuştuğu ailesini de hiyerarşiye kurban edemeyecek kadar çok seviyor. Bu yüzden tüm bunların dışında, Sadi’nin iyiliği için her şeyi silip atacak tek insanı aradı : Yaver!

Songül, Yaver’i aradığı gibi en büyük destekçisi eve geldi. Yaver için Songül ve Sadi tek ailesi, her şeyleri. Sadi’nin başına gelenlerin ardından Yaver’in ölüm sakinliği beni bir tık şüpheye düşürse de şimdilik çok konuşmayacağım. Sadi’nin böylesine bir duruma Yaver olmadan düşmesi, onun buz gibi bir sakinlikle devam etmesi komandoluktan ya da başka bir şeyden herhalde. Yine de, her şeye rağmen Songül’ün tüm zayıf yanlarını gösterdiği tek insan oldu. Yaver de Meltem ile ayrıldıktan sonra bu dünyadaki tek varlıklarının Sadi ve Songül olduğunu anladı. Karı koca onun tek ailesi, Sadi onu oğlu gibi, Songül de kardeşi gibi görüyor. Üç silahşörler yuvarlak masa şovalyeleri gibi bir ömür birbirlerinin yanında olacaklar ama Sadi kendisi için bu kadar insanın seferber olduğunu biliyor mu acaba?

Sadi Payaslı ya da nam-ı diğer 7Emin uzun zaman sonra eli, kolu bağlı bir hale geldi. Servet’i gelmeden önce Sadi’nin içine düştüğü durumdaki rahatlığını konuşmak lazım diye düşünüyorum. Sadi oldukça rahat bir şekilde, gözünde tek bir korku kırıntısı olmadan Servet ile yüzleşti. İçine düştüğü durumda tek bir zayıflık göstermediği gibi oldukça güçlüydü. Ben açıkçası ekibi köprüde görmeyi beklediğini de sanmıyorum. Zira polisin kendisi için uğraşacağını düşünmemiştir. Tanık koruma ya da muhbirlik durumlarında ilk kimden vazgeçileceğini çok iyi bilse de eğer bir şekilde Sadi zaten organizenin isteğiyle oradadır düşüncesinden sıyrılamıyorum. Bu adam öyle basitçe ele geçecek bir adam değildi, binlerce watt elektrik verildi kılı kıpırdamadı ve dahası o işkence Sadi’nin ruhsal durumunu da çok etkilemedi diye düşünüyorum. Bence bunun sebebi komando olmasıyla alakalı bir durum olabilir. Bir asker kızı olarak (evet babama sordum) komando ve özel kuvvet askerlerinin işkence eğitimi aldıklarını öğrendim, Sadi’nin sakinliği, oradayken güçlü durma yöntemi, dahası Servet karşısındaki dik duruşu bana bunu düşündürdü.

Sadi ve Servet karşılaşması bu dizide uzun zamandır beklediğim bir durumdu. Servet’in güçlü olduğunu düşündüğü anda Sadi’nin karşısında olduğu anda güçlü olan Sadi’ydi. Servet belki de tecrübesinden dolayı karşısında bir coğrafya öğretmeni değil, başka bir adam olduğunu anladı. Ona işkence edilirken Sadi’nin gülüşü, hala dik bir duruşla Servet’e “azrailine bakıyorsun” bakışı bana başka bir şey düşündürmedi. Sadi çok başka bir adam ve içine girdiği durumlar ne kadar ağır olursa olsun ne sukunetini kaybediyor ne de gözlerinde ufacık bir korku kırıntısı görüyorum. Bu da bana Sadi’nin geçmişte de çok ağır durumlara düştüğü düşüncesinin oluşmasına sebep oldu. Sadi geçmişinde ne gibi yükler getirdi bugüne bilmiyorum ama bildiğim tek bir şey varsa o da Sadi’nin kendisiyle ilgili hiç bir durumdan korkmadığını düşünüyorum. İlk bölümlerde kendisini bir bal porsuğuna benzetmişti, korkusuz olduğunu kendi ağzından dinlemiştik. Sadi’nin korktuğunu gördüğüm tek an Songül’ün başına silah dayadığı anda oldu. Sadi’nin zayıf noktası, tek korkusu, zaafı Songül. Onu karısından başka bir sarsamaz ama aynı anda karısı onun tek dayanağı, güçlü kalma sebebi. Tıpkı Songül’ün dayanma ve devam etme sebebi Sadi olduğu gibi.

Sadi işkence yüzünden güçsüz kaldığı anlarda sadece Songül’ü düşünerek gücünü kaynetmedi, acısına dayandı. İşkencede iyi anılara sığınarak hayatta kalan mağdurların hikayelerini okumuştum. Sadi de içinde bulunduğu duruma Songül’ün ona kendini açtığı, ona geldiği, onunla uyandığı, onunla hayata yeniden döndüğü anlarla, anılarla tutundu. Sadi kendisini bu hikayenin çobanı, çirkini görüyordu. Güzel olanın, prensesin onu sevmesi değil onu kabul etmesi bile mucizeyken bir ömrü o beyaz olanla geçirme düşüncesi bile Sadi’nin her şeye katlanmasını sağlıyor. Hep diyorum ya Sadi, Songül’ün kalp atışında yaşıyor diye, bu defa da onun anılardaki sıcaklığıyla hayatta kaldı. Songül de Sadi bunları düşünürken benzer anılara sığınarak devam etmeye çalıştı. Songül için Sadi her şey demek, onu kaybetmeye dayanamaz ve bugüne kadar onu kaybetmeye hiç bu kadar yaklaşmadı. Servet onun ailesinin katili ve tam 23 sene kurduğu ailesini de elinden almak üzereydi. Songül çok bilindik bir kabusu yeniden yaşarken, belki de uzun zamandır böylesine korkmadı. Sevdiği adamın, doğmamış kızının babasını kaybetme düşüncesi Songül’ün canını çok yaktı. Öyle ki evlere sığmadı, kimseye güvenmedi ve kimseye tahammül bile etmedi. Ne diğer polise ne de Aysel’e tahammül gösterdi. Songül aslında oldukça sert ve sinirli bir kadın. Onun içindeki sakin, sevecen insan aşkla ortaya çıktı. O aşk ellerinden en büyük düşmanı tarafından alınmak üzereyken de sakin kalmak yerine o ilk tanıdığımız sert ve net kadını gördüm. Songül aşkla kalbini gösteren biri ve o aşk gittiğinde yeniden o güvensiz, sert insana dönüşüyor.

Size hep diyorum ya aşk değiştirir,iyileştirir diye işte biz bunu bu hafta Songül ile çok net gördük. Songül söz konusu Sadi olduğu için o köprüye ekiple giderken de Yaver’i yanında istedi. Halbuki Bahri ve Melike de oradaydı. Yani tüm ekibiyle oradaydı ancak Yaver onun için çok önemliydi. Burada tam anlamıyla güvendiği, kocası için, aileleri için kurtuluş olarak Yaver’i gördüğünü de hepimize ispat etmiş oldu. Songül’ün polis operasyonuna Yaver’i sokması, söz konusu ailesi olduğunda tıpkı Sadi gibi kural tanımaz birine dönüşmesi bundan sonrası için de bir ipucu verdi bana. Payaslıların birbirleriyle ilgili konularda kural tanımayan, imkansızı oldurmak gibi özellikleri olduğunu düşünüyorum. Yine de bu bazı sırlara engel değil bence, ya sizce?

Köprüde Taylan, Sadi’ye İtalyanca kartal ateşini fısıldadığında Sadi’nin başını sallayarak onaylaması ve sonrasında da çorbacıdaki tavırları bende her şeyin planlı olduğu kanaatini oluşturdu. Yani her şey ters gidebilirdi. Ayrıca tüm bu olanlar bana fazla tesadüf geldi. Songül’ün bir günlüğüne Sadi’nin yanından ayrılması, bu süreçte Sadi’nin ele geçmesi, sonrasında Servet’le ilgili bir adamın tanık olması, Songül’ün onun korumasına verilmesi, daha önce Servet’le ilgili başsavcıyla Sadi’nin şüpheleri derken yani bu kadar tesadüfle halanızın kızıyla evlenirsiniz. Bu sebeple ben hala buradan bir şey bekliyorum evet üçüncü oldu ama olsun. Songül şimdilik kocasını geri aldığı için sevinedursun ama bu kartal ateşinin Sadi ile doğrudan alakasının olduğunu düşünüyorum.

Köprüde Sadi’nin Songül’ü görünce bile sakin kalması, silahı eline alışı, ayakta kalması ve işin garibi hiç bir şeye şaşırmaması beni oldukça meraklandırdı. Orada Songül’e sarılırken sanki sadece hasret gideriyor gibi bir hali vardı. Abartıyor gibi gelebilir ancak Songül’ün sarılırken titremesi, Sadi’nin ise bak buradayım, azıcık canım yandı tavrı ilerisi için de bana biraz fikir verdi. Ancak Songül tam anlamıyla en büyük kabusu ile yüzleşti diye düşünüyorum. Sadi’nin olmadığı bir dünya gerçeğini yaşadı ve bence bu Songül’ün ona ve ailesine daha sıkı sarılmasına sebep oldu.

Songül, Sadi’nin kaybıyla ilgili korkusunu ona anlatırken aslında hem hayalini hem de ileride doğacak kızı için taşıdığı korkuyu da göstermiş oldu. Songül, Sadi ile tam anlamıyla aile olmak istiyor. Bir çocukları olsun, aileleri büyüsün istiyorlar. Aslında biz bu durumu daha önce de iki kez görmüştük. İlki evlerine aldıkları o bebekle anlamıştım. Sadi’nin hayal dünyası gibiydi o anlar, Songül acaba anne olur mu benden derken Sadi içten içe bunun hayalini kuruyordu. Mezarlıkta da daha önce Samet’in istemesinde de belli ettiği gibi annesi gibi güzel, kaybına sebep olduğu çocuğun anısını yaşatacağı bir kız çocuğu hayali var. Aslında ikisi de yapacağını, ebeveyn olmayı düşünmezken bir anda kendilerini anne, baba olarak görmek istediklerini fark ettiler diye düşünüyorum. Sadi rüyalarında bile büyük bir aile hayatını düşlerken, Songül de bence anne olarak unuttuğu aile olma hissini, artık kök salarak büyüme arzusunu dillendirdi. Daha önce Sadi’ye “Benden anne olur mu?” demişti ya, Sadi’nin aklından geçenleri okur gibi “Senden çok iyi bir baba olur” dedi. İkisi de doğacak çocuklarını, onunla yaşayacakları hayatı düşlerken aslında Sadi’nin zaten baba olduğu gerçeği onların hayatını nasıl etkileyecek merakla bekliyorum. Asuman’ın gelişinin herkesin hayatını kökünden değiştireceğini düşünüyorum.

Derya’nın ablası Asuman artık Karabayır’da bence tüm taşları yerinden oynatacak. Derya’nın her şeyini elinden almak istiyor, Derya’nın her şeyi Mert. Onu elinden almasının yolu da belli diye düşünüyorum. Sadi, Mert’i öğrenince ne yapacak bilmiyorum ama ortalık fena karışacak ve Mert büyük bir yıkım yaşayacak. Zira anne ve babası hayattayken hem yetim hem öksüz büyüdü. Derya için sıkıntılı günler kapıda, bunca yılın acısı nasıl çıkacak, bekleyip görelim.

Yazımı bitirmeden ufak bir eleştirim, ayrıca bölümdeki Ertan Saban ve Devrim Özkan’dan bahsetmek istiyorum.

Öncelikle Ertan Saban ile başlamak gerekirse bence bu sektörde aktörlük dersi verecek seviyede bir oyuncu olduğunu düşünüyorum. Özelikle işkence sahnelerinde, Sadi’nin tüm duygularını an be an mimik dahi kaçırmadan ekranın diğer tarafına aktardı. Servet ile karşılıklı sahnnerdeki beden dilini kullanması, mahkum olmasına rağmen omuzlarını dahi düşürmeden, hareket dahi etmeden sahneye sahip olarak oyunu kendi tarafına çevirmesi büyüleyiciydi. Ertan Saban bakışlarını çok iyi kullanan bir aktör. Hareket dahi etmediği sahnelerde bakışlarıyla sahnenin tüm duygusunu yansıtabiliyor. Doğal yeteneği tecrübesiyle birleşince bu hafta bize bir resital sundu.

Devrim Özkan’a gelince her hafta üstüne katarak ilerliyor. Özelikle evdeki Pelin’le olan sahnede sadece sesi ve beden diliyle Songül’ün iktidarını, sahneyi kontrolü ve ekrana yansıtması şahaneydi. Devrim, ses tonu, mimik ve beden dilini başarılı bir şekilde kullanıyor. Acı çektiği anlarda, yalnızken omuzlarını içe döndürerek Songül’ün çaresizliğini, korkusunu çok güzel yansıttı. Başkalarıyla birlikteyken üzgün olsa da omuzlarının dik duruşu, net bakışlar ve tok ses tonuyla hem üzgün olduğunu gösterip, hem de Songül’ün gücünü çok iyi yansıtıyor. Devrim, komedi sahnelerini oynarken birden büyük oynayarak hem bizi gülümsetip, hem de oyunun amacını yerine getirirken, aksi sahnelerde de küçük oynayarak abartısız bir oyunculukla sahnenin duygusunu mimik dahi kaçırmadan taşıdı.

Ertan Saban ile karşılıklı her sahnesinde de iki partnerin birbirlerini besleyip, destekleyerek sahneyi en üst seviyeye taşıdığını da söylemek istiyorum.

Yazımı bitirmeden önce ufak bir eleştirim olacak. Dizinin teknik kısmında aksamalar var. Özellikle de montajda. Bu hafta oldukça başarılı bir bölüm izledik ancak sahnelerin duygusunu veremeden kesilmesi, sahne devamlılığı açısından sorun yaratıyor. Bu da duygu kaybına, izlerken de kopma yaşamama sebep oldu. Dizide en sevdiğim sahne köprü sahnesi oldu. Altan Hocanın görüsü, sahnenin kesilmeden verilmesi ve en önemlisi de kadrajı iyiydi. İstenen tüm duyguyu aldık. Bu hususa dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyorum aksi halde yazan, çeken ve oynayan herkesin emeğine yazık olabiliyor. Umarım yapım ekibi buna biraz daha dikkat eder. Montaj meselesi önemli, dizinin iyiliği için bu hususun dikkate alınması yararlı olacaktır diye düşünüyorum.Hikayede yeni bir döneme girildiğini hissediyorum, özellikle de Sadi hususunda artık açılım olacağını düşünüyorum. O zaman gerisine bakak, görek. Tüm ekibin emeğine sağlık.

Bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Seni Kaybedemem (Gelsin Hayat Bildiği Gibi, 29.bölüm)” için 2 yorum

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s