YAZAR : Simay DEMİR

Karşımızdaki kişiyi nasıl tanırız? Sürekli vakit geçirerek mi, en sevdiği yemeği, çiçeği yahut parfümü bilerek mi tanırız onu? Evet vakit geçirerek kırmızı çizgilerini, bir olaya karşı vereceği tepkiyi anlık his değişimini tahmin edebiliriz ama bunlar onu tanımamıza yeter mi? Peki bu gerçekten derinine inmemiz, kalbine dokunmamız için yeterli bir şey midir? Bence bir insanın acılarını, içinde sakladığı korkularını, hassasiyetlerini, yaralarını tanıdığımız zaman gerçekte o insanı tanımış oluruz. Zira insanlar maskesini tam da o anlarda çıkarırlar yüzlerinden ve karşınızda tam da o anda çırılçıplak dururlar. “İnsanlar birbirini tanımaz Ateş, birbirlerinden etkilenirler” demişti Leyla. Aslında çok doğru söylüyordu bana kalırsa. Zira çoğunlukla; utandığı, kabul görmek istediği, eleştirileceğini düşündüğü, korktuğu yahut karşısındaki insanı kaybetmek istemediği için bir maskeyle yaşar insan. Ateş de, Leyla da, çocuklar da aynı halde şu an; hepsi kendinde haklı sebeplerden ötürü yüzlerinde maske ile dolaşıyor. Ateş kendini korumak için takmışken bu maskeyi, Leyla tanınmasın diye, çocuklarsa kahrolduklarını gizlemek için kullanıyor bunu.

Ateş çocuklarla vakit geçirmeye başladıkça yüzündeki o umursamaz, sevmekten uzak, ilgisiz insan maskesini yavaş yavaş yüzünden çıkarmaya başladı. Ilgaz’la son kavgaları ikisini de hiç olmadığı kadar çok etkiledi ve bu durum Ateş’in aslında çocuklara ne kadar değer verdiğini de anlamış oldu. Aynı evin içinde yaşamıyor olsalar da çocukların varlığı ona kendini iyi hissettiriyormuş öyle ki verdiği koca partiden bile zevk alamaz hale geldi. Zaten partiden sonra odalarını gezmesi de bunun en büyük kanıtı bana göre. O çocuklara bağlandı, bunu kabul etsin ya da etmesin bu durumdan da şikayetçi değil. Çünkü partide Şeyma’nın çocuklar hakkında söyledikleri onun çok zoruna gitti, daha sadece birkaç gün önce kendi kullandığı “Onlardan kurtulmak” cümlesi bile bozulmasına yetti de arttı bile. Zira çocuklar onun için artık büyük, ortanca ve küçük değil, Ilgaz, Aydos ve Berit yani artık birer birey onun için. Sadece bir gece bile olsa çocukları özledi ve Ateş bu durumu hiç sorgulamadan kabul etti.

Ateş’in çocuklarla ilişkisi hiç ummadığım kadar güzel ilerliyor. Berit artık sevgisini gizlemeden gösterirken ,Aydos onunla sohbet edecek konuma geldi. Ilgaz’la bile kavga ede ede de olsa bir ilerleme kaydettiler. Ateş çocukları ilk tanıdığında onun için onlar sadece birer sorundu. Kendisinin de dediği gibi “Babasının ona attığı son kazıktı”. Fakat zaman geçtikçe çocuklara alışmaya, sevmeye ve istemsizce korumaya başladı. Aslında onları tanıdıkça onlarında çok fazla derin yaraları olduğunu gördü. Birbirlerine ne kadar benzerliklerini fark etti. Ilgaz mesela onun yaşadıkları Ateş’e çok tanıdık geldi zira muhtemelen kendisi de aynı şeylere maruz kaldı. Aydos küçücük bir sevgiye hasret ve küçük Berit kendini sessizliğe hapsetmiş durumda. Hepsi de tıpkı Ateş gibi kendi dünyalarında yapayalnız yaşayıp gidiyorlar. Ateş bunları gördükçe onları daha yakından tanıdı ve o ilk kez üçünün de kalbine dokunmuş oldu, öyle ki her fırsatta ona olan nefretini haykıran Ilgaz bile onun yanında yaşamak istedi. Ilgaz hissettirmiyor kimseye ama çok acı çekiyor. Bir yanda hiçbir şey hissettirmemesi gereken küçücük kardeşleri, diğer yandan sırtına bir anda binen koca bir sorumluluk ve tutamadığı ailesinin yasıyla oradan oraya savruluyor. Zaten bu kadar kızgın olmasının en büyük sebebi de bu.

Ilgaz hayata, insanlara ama en çok Ateş’e kızgın; onları sevmediği, korumadığı, yanlarında olmadığı için. Onunda en az kardeşleri kadar başını yaslayabileceği , güvenip sırtını dayayabileceği birine ihtiyacı var. Bunu inkâr ediyor olsa da bu bölüm gördük ki aslında Ateş’e bir adım atabilmesi için Ateş’in ufacık bir hareketi yeterli onun için. Ama Ateş ısrarla onları yok sayması onun o kadar zoruna gidiyor ki tüm öfkesini, kızgınlığını aslında göğsüne başını koyup saatlerce ağlamak istediği abisine kusuyor. Zaten Ateş’in sadece “Ben yanındayım” demesi bile ona kendini iyi hissetmesini sağladı. Çünkü Ilgaz belki de ilk kez gerçek Ateş’i görmüş oldu. Aslında bir tek Ilgaz’a değil Berit’e de Ateş çok iyi geldi; Berit onun sayesinde artık kendi dünyasında yapayalnız değil.

Şüphesiz ki Ateş’in en iyi geldiği kişi Berit. Berit anne babasının yokluğunu Ateş ve Leyla’da kapatmaya çalışıyor. Öyle ki onlarla birlikte geçirdiği ilk gecede konuştu ve konuşması asla sıradan değildi. Ona göre annesi geri gelmişti. Bence Berit’in bu süreci daha kolay atlatmasının Ateş kadar Leyla’nın da katkısı var. Daha önce de bahsetmiştim Leyla Ateş ve çocuklar arasında bir köprü ve Ateş artık bunu çok daha iyi biliyor.

Leyla, Ateş’in hayatına girdiğinden beri onun için hep özel oldu. Ateş’in en zayıf adında, mutluyken, üzgünken Leyla bir şekilde hep oradaydı. Ama bence Leyla’nın bu kadar özel olmasının sebebi Ateş’ten önce çocukları düşünüyor olması. Ateş Leyla’ya güveniyor çocuklar onunlayken ne olursa olsun korunacaklarını iyi biliyor ve bu Ateş’in Leyla’ya farklı bakmasına sebep oluyor. Ateş “Bazen korkuyu paylaşmak gerek” derken de, Ilgaz’ın sakinleşmesi için yardım ederken de Leyla’nın sayesinde bunu yaptığının farkındaydı. O Leyla’yla birlikteyken yalnız kalmak zorunda olmadığını anladı, her şeyi tek başına yapmak zorunda olmadığını gördü ve bunlar Ateş için çok değerli şeyler. Çünkü Ateş hayatı boyunca yalnız yaşamış ve her şeyi tek başına halletmeye çalışmış biri, şimdi birinin ona el uzatıyor ve yardım ediyor oluşu onun çok hoşuna gidiyor. Belki de Leyla’yla birlikte çevresine ördüğü tüm duvarları da yıkar ne dersiniz? Yine de o Leyla’ya karşı hala temkinli yoksa duygularını bu kadar derine saklamazdı.

Aslında Ateş Leyla’nın ondan bir şey gizlediğini de, bir şeyler çevirdiğinin farkında bana kalırsa. Hasan ve onunla zorla evlendirilme meselesine hiç inanmadı bence. Fakat Leyla’ya değer verdiği için de görmezden geliyor zira ona hesap sorması demek onunla ilgili bir şeyleri kabul etmesi demek ve Ateş şu an bunları kabul edecek durumda değil. Ancak Ateş hayatının en çetrefilli döneminde ve bazı şeyleri alttan alma, idare etme kotası dolmak üzere diye düşünüyorum. Ateş’in her şeye çok ılımlı olmasının sebebi şu anda herkesin dürüst ve safiyane davrandığını düşündüğü için ama Leyla’ nın çevirdiği oyun ortaya çıktığında ki bence çok bir vakti yok, o zaman gerçekten o evi yakıp yıkabilir diye düşünüyorum. Ateş zaten en sevdiğinden ihanet görmüş bir karakter, şimdilik farkında olmasa da Leyla’ya her şeye rağmen bağlanıyor, güveniyor. O sevgi çemberine onu dahil etti. Bu sebeple şimdilik Leyla’nın bir şeylerin peşinde olduğunu bilse de bence bu oyun meselesini anlık bir öfkeye bağlaması çok zor. En azından ben böyle düşünüyorum.

Leyla tam bir duygu karmaşası yaşıyor. Bir yanda çocuklarla vakit geçirirken Ateş’e bağlanırken, diğer yanda ona olan direkt o tavrına öfkeleniyor. Farkında olmasa da Ateş’in büyüsüne kapıldı. Şu anda ondan hoşlanıyor olsa bile şu an yaptığı her şeyi Ateş’i tavlamak için yaptığını düşündüğü için kalbinin bu tarafıyla yüzleşmiyor. İçten içe ne kadar kızgın olsa da yine de ona kıyamıyor. Hele de ailesiyle ilgili meselelerde tüm siniri geçiyor. Ateş’in annesinin elbisesi kaybolduğunda ilk tepkisi gayet makulken; o elbisenin aslında Ateş için ne kadar kıymetli olduğunu anladığı zaman verdiği tepki aslında Ateş’e ne kadar değer verdiğini gösteriyor bana göre. Düşünsenize sırf Ateş çok üzülüyor diye o elbiseyi bulmak için tüm her şeyi göze aldı. Evet hepimiz biliyoruz aile ve aile yadigarı onun için çok kıymetli ama bu sefer ki tavrı bambaşkaydı bana göre. Bu da bana ileride Ateş için gerekirse gözünü karartabileceğini, kendini dahi ihbar edebileceğini düşündürüyor. Asıl sorun burada şu : Leyla’nın bu çabası zamanı geldiğinde Ateş’i dizginleyebilir mi?

Ateş Leyla’yla değişmeye, Leyla son sürat planını devreye sokmaya başladı. Çocukların varlığı ikisine de çok iyi gelse de, çevrelerinde onları asla rahat bırakmayacak bir sürü kişi var. Bakalım Ateş gerçek Leyla’yı tanıdığında neler olacak izleyip göreceğiz.

O zaman bu haftalık da benden bu kadar haftaya yeniden görüşmek üzere.

 

 

 

Yorum bırakın