YAZAR :Simay DEMİR 

Anka kuşunu bilmeyeniniz yoktur herhalde; Anka kuşu deyince aklımıza ilk gelen küllerinden doğması olur ama aslında kendi ateşinde kasıp kavrulan ve yanarak ölen sonrasındaysa aynı ateşin külüyle dönüşen ve böylece yeniden doğan bir kuştur. O kendi ateşiyle yanıp kavrulurken aynı ateşin kalıntılarıyla yeniden kendini bulmasıyla yani kendi yolculuğuyla kendini var eden bir kuştur aslında. Doğa’ya her baktığımda düşündüğüm şey tam olarak bu oluyor. Acaba diyorum acaba Doğa’da bu yolculuğa Anka kuşu olmak, kendi elleriyle yaktığı ateşte kavrulup yeniden doğacağı için mi başladı?

Doğa şu anda kendi kararlarını kendi hür iradesiyle alamayan, kendi başına hareket edemeyen biri. Umutlarını bu evliliğe ve Fatih’e bağlamış durumda. Evet Fatih’i hala deli gibi seviyor bu hayatta onsuz olamayacağını düşünüyor fakat şu da bir gerçek ki aşk tüketilen, hoyrat davranıldıkça maalesef ki yok olan bir duygudur. Eğer aşk zamanla sevgiye dönüşüp de aşkı beslerse o ilişki sonsuza kadar gider ancak tersi durumda ne yazık ki ilişkiler bitmeye mahkumdur. Fatih yaptıklarıyla Doğa’nın aşkını yavaş yavaş kendi elleriyle öldürüyor. Fatih Doğa’nın ona olan aşkıyla sevgisiyle onu sınadıkça aralarında oluşan boşluk biraz daha gözle görülür hale geliyor. Bence Doğa’nın Fatih’in dahi haberi olmadan okula dönme kararı alması onun için uyanışın ve yeniden doğuşun başlangıcı.

Doğa aslında çok cesur bir kadın annesinden bu kadar çekinmesine rağmen ona karşı koydu ve evlendi. Evet Fatih’i çok seviyor ama annesinin haklı olduğunu anladığı an okuluna geri döndü ve annesinin haklı olduğunu sesli bir şekilde dile getirdi. Bu kabulleniş aslında çok önemli çünkü çoğu insan yaşadıklarını kabul etmediği gibi bunları yok sayarak yaşıyor. Tıpkı geçen hafta şiddete uğradığı halde hayır o beni seviyor diye uygulanan şiddeti görmezden gelen, sevgiye yoran, şiddet gördüğünü kabul etmeyen kadın gibi, halbuki Doğa “Annem haklıydı” derken başına gelenleri çoktan kabul etmiş ve bir çıkış yolu aramaya başlamıştı bile. Bu bence çok büyük bir gelişme çünkü ben Doğa’nın bir an yaşayacaklarını sineye çekip öylece oturacağını düşmüştüm. Ama okula dönme hareketiyle Ünal ailesinin kurallarına boyun eğmeyeceği anlamına geliyor benim için. Yine de ben inanıyorum ki Fatih birazcık Doğa tarafından olaylara baksa evlilik hayatları da aşkları da bu kadar sancılı olmayacak.

Fark etmişinizdir Doğa ve Fatih’in kavga etmelerinin tek sebebi aileleri daha doğrusu Ünal ailesiyle birlikte yaşamaya çalışmaları. Onlardan bağımsız konuştuklarında, buluşup vakit geçirdiklerinde yahut sadece ikisini ilgilendiren bir konuda karar aldıklarında aralarında tek bir gerginlik oluşmuyor. Aksine çok uyumlu ve tatlı bir çift oluyorlar ama söz konusu ailelere geldiği an anlaşmazlık ve kavgalar başlıyor. Çünkü tam o an Fatih tıpkı Pembe gibi Doğa’nın sadece ona söylenen şeylere göre hareket etmesini istiyor.

Fatih Doğa’yı seviyor amenna ama şöyle bir gerçek var ki o Doğa’yı anlamıyor, anlamamak için direniyor. O böyle yaptıkça Doğa ondan gün be gün uzaklaşıyor ve Fatih bunu fark etmiyor bile. Çünkü Fatih aslında önünde duran büyük bombayı henüz fark edebilmiş değil.

Fatih abisinin sorunları olması nedeniyle Ünal ailesinin yegâne varisi olarak bir dediği iki edilmeyecek şekilde büyütülmüş. Bunu babasının en önemli işleri kendisine gözü kapalı vermesinden, abisi Mustafa’ya bir görev verileceği zaman iki kere düşünülmesinden çok net görebiliyorum. Fakat Fatih’in yanıldığı konu tam da burada başlıyor; bu onun evliliği ailesinin değil. Fatih Doğa’dan bir Nilay, bir Nursema olsun istiyor ama onun sevdiği, aşık olduğu kadın bunların hiçbiri değil ve Fatih böyle devam ederse bunu çok acı bir şekilde öğrenecek. Üstelik o Doğa’ya istemediği hiçbir şey yaptıramaz zira her ne olursa olsun arkasında Kıvılcım gibi bir kadın var.

Kıvılcım’ı tanıdıkça ona daha çok hayran oluyorum açıkçası. Birçok düşüncesi o kadar doğru ki; özellikle kız çocuklarının okuması, kariyer yapması, kendi ayaklarının üzerinde durması konusunda o kadar doğru şeyler söylüyor ki her seferinde daha çok sempati duyuyorum kendisine. “Bir kadının övünmesi gereken şey çeyizi değil kariyeridir.” İşte bence Kıvılcım’ın hayat felsefesi tam da bu.

Ben kıvılcımın bu disiplin anlayışının, bu baskıcı yapısının ve çocukları üzerinde kurduğu bu kuralcı davranışının sebebini hep çok merak etmiştim. Başta annesini gördüğümde bunun ondan kaynaklı olacağını hiç düşünmemiştim. Hatta acaba babaları çok disiplinli olduğu için mi Alev tam tersi tavır sergilerken Kıvılcım tam bir despot gibi davranıyordu diye düşünmeden duramıyordum . Açıkçası annelerinden kaynaklı olduğu aklımın ucundan dahi geçmemişti. Çünkü annesi anlayışlı, orta yolu bulan biri konumundaydı. Şimdi görüyorum ki aslında Kıvılcım’ın da Alev’inde böyle olmasının tek sebebi Sönmez. Çünkü Kıvılcım’ın ne kadar iyi bir anne olduğunu gördüğü halde hala çocukları konusunda ona kendini yetersiz hissettiriyor, disiplinini sorguluyor ve çocuklarının yaptıklarından onu sorumlu tutuyor. Aynı şeyi aynı şekilde Alev’e de yapıyor. İşi, yaptıkları ve karakteri hakkında sürekli onu eleştirip onun kendini yetersiz hissetmesine sebep oluyor. Kıvılcım aslında çok bir şey istemiyor; takdir görmek çocuklarına yetebildiğini hissetmek ve onların kendi ayakları üstünde durduğunu görmek. Yine de artık ona kendini iyi hissettiren bir kişi var : Ömer Ünal. Ömer’in bence herkesten Farklı olan özelliği de bu.

Ömer Kıvılcım’a değer veriyor, iyi yönlerini görüyor, anneliğini, eğitimci kişiliğini ve kadınlığını onun saygı ve kırmızı çizgilerini görüyor ve hepsine ayrı ayrı saygı duyuyor. Mesela o şiddet olayında Kıvılcım’la gurur duyduğunu söyleyen tek kişi Ömer oldu. Annesi dahil herkes onun anneliğini sorgularken Ömer onu aslında ne kadar iyi bir anne olduğunu argümanları ile önüne serdi dahası Kıvılcım’ı anlayan destek olan ona kendini yalnız hissettirmeyen biri. Tüm bunlar Kıvılcım için çok kıymetli her ne kadar onun bunlara ihtiyacının olmadığını düşünse de bence her insanın bunlara ihtiyacı vardır. Zaten kendini sürekli Ömer’le dertleşirken bulmasından anlıyoruz ki Ömer’e güvenmeye de başladı. Fakat şöyle korkunç bir gerçek var ki kıvılcım Ömer’i boşanmış zannederken Ömer’in evliliği hala devam ediyor. Ve büyük ihtimal Kıvılcım bunu öğrendiğinde Ömer’e açtığı bütün kapıları sonuna kadar kapatacak. Zira Kıvılcım etrafındaki insanların onun hakkında ne düşündüğünü neler söyleyebileceğine çok önem veren bir kadın evli bir erkekle birlikte dedikodusunun dönmesi kadar onu incitecek bir şey olamaz. Üstelik Kayhan gibi, Yasemin gibi bunu bire bin katacak şekilde konuşacak etrafında çok insan var. O bu konuda kendini ne kadar anlatabilir bilmiyorum ama sonunda sanırım bu hikayede en çok üzülen o olacak. Ama ben inanıyorum ki Ömer kendini ona en doğru şekilde anlatacaktır çünkü Ömer için bu evlilik yıllar önce bitmiş zaten ve bunu Ömer’i tanıyan herkes biliyor. Bazen Ömer ve Abdullah nasıl kardeş diye düşünmeden, karşılaştırma yapmadan duramıyorum. Fakat biraz daha kafa yorduğumda görüyorum ki Ömer abisi gibi yapmayıp geçmişine ve ona dayatılan hayata baş kaldırmışken Abdullah geçmişteki düzeni sürdürmekte memnuniyet duyuyor.

Abdullah Beyin bir çok düşüncesi ve davranışı hoşuma gitmese de bu hafta Fatih ve Mustafa’ya olan tavrı çok hoşuma gitti açıkçası. İkisine de durumlarına ve yetebilecekleri seviyelerine göre davrandı. Öte yandan karısını yok sayışı, gelinlerine karşı gösterdiği anlayışsızlık hiç hoşuma gitmedi. Ayrıca özür dilemek adına Alev’e bir kucak dolusu kırmızı gül götürmesi yine Alev’in başına bela açacak ve ona sorulmayan hesaplar dönüp dolaşıp Alev’in canını sıkacak bu da cabası.

Kızılcık Şerbeti’ni yorumlamaya başladığım günden beri yazılarımı takip edenler görecektir. Ne Ünal ailesinin yaşadığı dini ne de Kıvılcım’ın karşıt görüşe hiç yazılarımda değinmedim, çünkü beni ilgilendiren onların inanışları değil bunu çevrelerine nasıl yansıttıklarıdır. Misal Pembe; kimse kusuruma bakmasın ama o dinine göre değil kocasının ona kızıp kızma durumuna göre hareket ediyor. Bir iyiliği yapıp yapmama kararını bile acaba Abdullah bey ne der bu duruma düşüncesini tarttıktan sonra yapıyor yahut vazgeçiyor. Ve açıkçası bu durum benim hiç ama hiç hoşuma gitmiyor. O dini maalesef ki kocasının sınırlarına göre yaşıyor

Doğa’nın gelişim göstermeye başladığı, herkesin tek tek nereye everileceğini az çok tahmin etmeye başladığım bir bölüm oldu. Emeği geçen herkese teşekkürler.

O zaman bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorum bırakın