YAZAR : Simay DEMİR 

Hayat seçimlerimizden ibarettir ve kim olduğumuz yahut olacağınız verdiğimiz kararlar belirler. Bunu aldığımız ayakkabıdan seçtiğimiz mesleğe kadar etkilediği de aşikar. Peki ya kendi hür irademizle veremediğimiz kararlar, bize dayatılan zorunlu seçmeli hayatlar onlar ne olur? Bu durumda iki seçenek var bana göre. Ya size dayatılan hayatın tam tersi hareket edip ruhunuzda ki boşlukları doldurmaya çalışırsınız yahut hayatınız boyunca birbirlerinin size “Bunu yap şunu et” demesiyle hareket eder, sizin için çizilen çemberin içinde debelenip durursunuz, üstelik hiçbir şeyin farkında dahi olmadan. Doğa bu güne kadar ona biçilen hayatı yaşadı ve şimdi ilk kez içinde bulunduğu çemberi parçalayıp çıktı, Fatih’se bence hala ne yaşadığının farkında bile değil. İçinde bulunduğu çemberde dolanıp duruyor. Ve gelelim Kıvılcım’a, o kendi çemberini kendi yaratmayı tercih etmiş. O çemberin içinde kendini mutlu hissediyor mu emin değilim ama güvende hissettiği aşikar.

Geçen hafta Kıvılcım’ın bu kadar katı olmasının sebepleri olduğunu düşündüğümü ve bunları görmek için sabırsızlandığımı dile getirmiştim. Bu hafta tanık oldum ki Kıvılcım’ın kalbinde de ruhunda da benim düşündüğümden çok daha büyük yaralar var ve o, bu yaralara rağmen dimdik durabiliyor.

Kıvılcım’a yaklaştıkça ben de Ömer gibi düşünmeye başladım, her seferinde farklı bir Kıvılcım ile tanışıyorum. Önce karşımda kaskatı, çocuklarına bile sevgisini göstermeyen despot bir kadın vardı. Biraz daha yaklaşınca idealist, fazla abartmış olsa da korumacı ve çocukları üzülmesin diye ağlamayı dahi unutmuş bir kadın gördüm. Ve ben artık emin oldum Kıvılcım göründüğünden çok daha fazlası. Evet hayat felsefesi, düşünce yapısı çok farklı Ünal ailesinden ama şu da bir gerçek ki Doğa için buna bile uyum sağlamaya çalıyor. Düğünde içkileri iptal ettirmesi buna en iyi örnek bence. Kıvılcım’ın sert görünüşünün altında anlayışlı ve merhametli bir kişilikte var aslında. Metehan’ın ailevi sorunları olduğunu öğrendiği anda babasını aradı, arayı yumuşattı ve Metehan için psikolojik destek önerdi. Aynı şekilde okuldaki bir personelin durumundan yola çıkarak bir kampanya başlattı ve bir tek o kadına değil aynı zamanda çevredeki yardıma muhtaç herkese yardımcı olmayı hedefledi. İstese sadece o personel için bir şey yapardı ama o kolayına kaçmadı ve aynı zamanda öğrencilere yardımlaşma bilinci aşılayacak bir harekette de bulunmuş oldu. Ayrıca Metehan’a yaptığı teklifle de ailesine ne kadar önyargılı olursa olsun bunu asla öğrencisine yansıtmaması da işine duygularını karıştırmadığını gayet net gösteriyor. Fakat şöyle de bir gerçek var ki bu durum çocukları için pek de geçerli olmamış gördüğüm kadarıyla. Zira çocukları onu bambaşka görüyor. Şüphesiz tüm bunları çocuklarına düşündüren kendisi ve Ünal ailesiyle olan ilişkisinde de aynı şekilde davranıyor. Değil onlarla anlaşmak, kaynaşmak tanımak dahi istemiyor. Çünkü sabit fikirli.

Evet, belki Kıvılcım mutsuz sonla biten bir evlilik yaşadı, belki kızlarına göre mutsuz ve bu yüzden huysuz ama şu da bir gerçek ki Kıvılcım gerçekçi biri, söylediklerinin çoğu tecrübelerinden kaynaklanıyor bana kalırsa. Özellikle aşk konusunda bu kadar keskin konuşabiliyorsa bu konuda epey canı yanmış demektir. “Aşk bir görme kusurudur, evlilikte onun tedavisi; aşık olduğunda hayal ettiğini evlendiğinde gerçek olanı görürsün. Kısacası aşk hayal ettiğinle gerçek arasındaki farkı görene kadar ki o süreçtir.” Kocasıyla ne yaşadı ya bu konuşmasının sebebi boşandığı kocası mı henüz bilmiyorum ama Kıvılcım bu derece endişeli ve kızının birini sevmesi, hamile kalması hatta onunla tartışırken “Çünkü sen mutsuzsun diye herkes öyle olsun istiyorsun” deyişinde bile kontrolünü kaybetmemişken Doğa’nın okulu bırakacağını öğrendiğinde hıçkıra hıçkıra ağladı. Demek ki ciddi manada korkuları var bu yönde. Kızının engelleneceğine, mutsuz olacağına emin gibi.

Bütün bunları düşününce aklımda tek bir soru oluştu : Peki Kıvılcım nasıl bu kadar emin konuşabiliyor? Ayrıca kocası terk ettiğinde, boşandığında hatta kocasının yeniden evlenme kararı aldığını öğrendiğinde bile tek bir tepki göstermeyen kadın kızı için hıçkıra hıçkıra ağladı ve dediği o cümle “Bir hata her şeyi nasıl mahveder biliyoruz” Ve “Ben seni şimdi anlıyorum anne” lafı Kıvılcım’ın bilmediğimiz çok fazla yaşanmışlıkları olduğunu gösteriyor. Bakın ben bu cümlelerin rasgele kullanılmış cümleler olduğunu düşünmüyorum. Eğer Kıvılcım “Ben böyle bir hata yapmadım ama” demeseydi ben onun da Doğa gibi bir şey yaptığını söyleyebilirdim fakat şimdilik sadece bana biraz daha kırıntı verilmesini bekleyeceğim sanırım. Zira kafam hala karışık bu konuda. Kıvılcım evet çocuklarının iyiliği için her şeyi yaptığını söylüyor fakat burada şöyle bir durum var ki; o kızlarının her şeyini o kadar çok yönetmiş ki kendi başlarına karar alma yetileri dahi sorgulanacak durumda. Çimen halası gibi umursamaz davranıyor, Doğa’ysa daha kendi başına karar bile veremiyor ve tüm bunlar Kıvılcım’ın katı kurallarından, baskıcı yapısından ve çocuklarına söz hakkı tanımayışından kaynaklanıyor maalesef. İdealist bir eğitimci, anlayışlı bir patron olabilir ama ebeveynlik sınavında kalmış gibi duruyor ve biz bunun en net halini Doğada görüyoruz şu an.

Ben şu an için Doğa’nın kendine ait bir düşüncesi, bir fikri olduğunu dahi düşünmüyorum maalesef. Fatih okulu dondurmasını istediğinde aklına gelen ilk şey annem ne der oldu, halbuki burada düşünmesi gereken şey “Ben ne istiyorum” demek olmalıydı. “Ben annem gibi düşünmüyorum Fatih’in ailesi hakkında” düşüncesinde fakat Pembe’yi ve Nursema’yı görür görmez aklına ilk “Acaba bana da kapan derler mi?” düşüncesi belirdi. Yani annesinin düşüncesi. Aslında bu da çok doğal, çünkü o da Fatih gibi belirli kalıplarla, fikir ve düşüncelerle büyümüş biri. Annesinin muhafazakâr insanlara karşı düşüncesi belli ve bunu her defasında dile getirmekten çekinmiyor. Onun korkularının oluşması da bunu dert edip sorması da çok normal.

Farkındasınızdır biz daha Doğa’nın kendine ait tek bir hayaline, belirttiği fikrine tanık olmadık. Ya Fatih ve Ünal ailesiyle yahut kendi annesiyle ilgili düşüncelere katılmak zorunda kalıyor. Ben düğün istemiyorum diyen Doğa’ya Nilay’ın ne dediğini hatırlayın ; “Senin ne düşündüğünün bir önemi yok, babamın bir itibarı var.” Zaten görünürde Doğa’ya “ Doğa sen ne dersin” dense de ben daha tek bir söylediğinin iki aile tarafından da kabul edildiğini görmedim ki o da bir fikir belirtmedi zaten. Çünkü bu zamana kadar kendi başına aldığı doğru düzgün karar olmamış ki. Ben diş hekimi olma düşüncesinin bile annesinden geldiğini düşünüyorum. Çünkü buna karşı bile bir heves bir heyecan görmedim kendisinde. Doğa şu an sadece dalgalar onu nereye savurursa oraya yöneliyor ve bunun farkında bile değil. Açıkçası Kıvılcım gibi benim de okuma, ve okula devam etme konusunda endişelerim var. Evet belki Fatih gerçekten okulu bırakmasını değil de ara verip onun da bebeğinin de sağlıklı olmasını istiyor ama ben size bir şey diyeyim mi bu ara uzar gider. Zira önce bebek doğsun denir, sonra bebek azıcık büyüsün sonra devam edersin kaçmıyor ya denir. En son bu yaştan sonra okuyup ne yapacaksın bir elin yağda bir elin balda ailenle ilgilen denir ve konu kapanır. Umarım ne benim ne de Kıvılcım’ın korktuğu gibi olmaz , bu konuda Fatih’e güvenmek istiyorum çünkü. Bu işin sonu nasıl olursa olsun ben biliyorum ki Kıvılcım söylediği gibi kızının hem yanında hem de arkasında duracaktır. Benim asıl merak ettiğim Fatih’in nerde duracağı?

Fatih babasının sözünden çıkmayan biri ,hatta bence bu zamana kadar bir kez bile söylediği şeylere karşı çıkmamış. Çünkü kahvaltıda Doğa hakkında söylenen şeylere şaşırıp üzülse de ses etmedi. Düğün, nikah, aynı evde yaşamak her şeyi babasının istediği doğrultuda ilerliyor. Bu yüzden Fatih kendini özgür hissetse de bence o da öyle değil. Bunun en bariz örneğini “Kır düğünü” meselesinde gördük bence. Babası Fatih’in ne dediğini duymadan kestirip attı , Fatih sesini dahi çıkarmadı.

Ben Fatih’in iyi niyetli olduğunu düşünsem de kafamda soru işaretleri yok değil. “Doğa ben senin hamileyken okula gitmeni istemiyorum.” Fatih Doğa’ya da bebeğine de düşkün biri, bunu ilk sancılandığında doktora gidelim deyişinden belli ama Doğa’nın fikrini ne düşündüğünü dahi sormadan okulu dondurmasını istemesi bana hiç doğru gelmedi. Aslında anne babasının ilişkisine baktığımda Fatih bunu yaptığının farkında bile değil. Hem yengesiyle abisinin hem de anne babasının ilişkisi böyle yürüyor. Fatih gerçekten inanarak bazı şeyleri söylüyor; mesela “Kapanmak bir tercihse kapanmamak da öyle.” Demişti Doğa’ya bu çok doğru çünkü Nilay da iki yıldır orada yaşıyor ve kapalı değil. Ama yine de hem bu emrivaki hem de bugüne kadar defalarca konusu geçmesine ve onlarca söz verilmesine rağmen bir tek okul konusunun ortaya atılması, üstelik birçok çözüm yolu bulunabilecekken ilk olarak okulun gözden çıkarılması iyi düşünmeme mani oluyor maalesef. Üstelik “Sen artık evli ve hamile bir kadınsın senin önceliğin artık burası, ailen” lafı irkilmeme sebep olacak kadar ağır geldi. Bakalım Fatih Abdullah bey gibi sadece onun istekleri yerine geldiği zaman mı anlayışlı yoksa bu ruhunda mı var izleyip göreceğiz.

Abdullah Ünal çok anlayışlı, tercihlere saygılı gibi görünse de yaptıkları ve söyledikleri asla birbirini tutmuyor maalesef. Abdullah beyin “Çocuklar bir karar vermiş, kızınız reşit biz onların kararlarına saygı duymak zorundayız” dediğinde içimden tam da şu geçti “ Eğer Fatih biz Doğa’nın annesiyle yahut kendimize ait bir evde yalnız yaşamak istiyoruz” deseydi Abdullah bey yine aynı şeyi söyleyecek miydi? Ya da Doğa ve Fatih biz düğün istemiyoruz bu kesin kararımız deseydi Abdullah bey yine saygı duyacak miydi bu karara? Çok net söylüyorum ki hayır bunu asla kabul etmeyecekti. Çünkü daha sabah kahvaltıda düğün için onun “Antin kuntin” hayaller kurmaması gerektiği konusunu çok net vurguladı. Kendi açılarından düşündüklerinde çok anlayışlı gibi görünse de Fatih babasına karşı çıkmaya başlarsa olaylar nasıl cereyan edecek şimdiden merak etmeye başladım. Çünkü gördüğüm kadarıyla Fatih baya özgür gibi görünse de o babasının istediklerini yaptığı sürece özgür ve bence o da en az Doğa kadar görünmeyen bir baskıyla yaşamış. Ben bu baskının aynısını Nursema’nın da yaşadığını düşünüyorum. Zira yurt dışında eğitim almış, kültürlü bir kadın. Fakat o da baya baya önyargılı yaklaşıyor insanlara.

Kıvılcım nasıl ki önyargılı davranıyorsa muhafazakâr ailelere Fatih’in kardeşi de öyle önyargılı seküler kişilere karşı. Şu an ne yaşadı bilmiyorum ama bu kadar keskin yargılarda bulunduğuna göre ben Nursema’nın da bir şeyler yaşamış olduğunu düşünüyorum.

Herkes seçimini yaptı, Doğa; Fatih ve bebeğini seçti, Fatih onlarla bir hayat kurup mutlu olmayı. Bakalım bu evlilik Doğa’nın dediği gibi ikisi arasında mı yoksa iki aile arasında mı olmuş, sanırım hep birlikte öğreneceğiz.
O zaman bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere.

 

 

Yorum bırakın