YAZAR : Simay DEMİR 

Küçükken bir hocamız ince çubuklarla derse girmişti bir gün, önce bir tanesini eline alıp çat diye kırmıştı, sonra iki, sonra üç. Çubuklar çoğaldıkça hocamızın kırması daha da zorlaşıyordu. Bir yerden sonra hocamız büyük bir kuvvet uygulasa da kıramamış ve bırakmıştı. Sonra dönüp “İşte birlik olmak böyle bir şey” demişti; birlikte hareket etmeyi becerebilirseniz karşınızdaki şey ne kadar güçlü olursa olsun sizi yenemez demişti. O günden sonra asla unutmadım o dersi.

Hayat Bugün’ün bu bölümünü izleyince sanki o ana hocamın o dersi verdiği güne geri döndüm. Derin’in hastasını hayatta tutmak için çabası, Aras’ın tüm gün boyunca nefes dahi almadan hasta kurtarmak için uğraşırken bir hastasını yitirmesiyle yıkılışını, Andaç’ın ruh halinden anlayıp hasta yakınına dahi yardım etmek istemesi, Suzan’ın minik hastası için ölümün en güzel halini bulup anlatması, Barış’ın tüm ekibi bir arada tutmak için çırpınması ve sonunda ne olursa olsun birbirlerine güvenip sığınmaları bana “Birlik olursak kazanırız” dedirtti.

Barış Hisarönü Hastanesi’ne geldiğinden beri belki de en kötü gününü yaşadı. Bir yandan başka hastaneden aldığı hasta yükü, bir yandan gazeteci ve radyoterapi tedavisine başlayacak olması Barış’ın karmaşık olmasına yetti de arttı.

Barış için savaş daha yeni başlıyor bana kalırsa. Çünkü o Hisarönü Hastanesi’ne geldiğinde tek derdi hastaneyi baştan aşağıya değiştirip süregelen sistemi iyileştirmekti. Ama şimdi büyüdüğünü görmek istediği bir evladı olacak ve Barış onun için iyileşmek zorunda. Kanser tedavisinde en önemli tedavinin moral ve inanç olduğu kanıtlanmış bir gerçek, Barış çocuğu sayesinde hayatında inançla yeni bir sayfa açtı. O yeni bir gelecek için iyileşmek istese de bebeğine şimdiden beşik alması, yemek sandalyesi sipariş etmesi gerçekçi davrandığını gösteriyor. O da biliyor ki bu tedavinin sonunda başarısızlık da var. Olur da başarılı olamayıp tedavinin sonunda ölürse en azından kendisinden çocuğuna bir şeyler bırakmak istiyor. Bu durumu anlayabiliyorum; o gittiğinde en azından evladına babasından bir şeyler bırakmak istiyor.

Barış her ne kadarGizem’e dünya kadar zamanımız var dese de olmaması ihtimali kafasında bir yerleri kurcalayıp duruyor. Yine de Barış’ı birazcık tanıdıysan onun için zor olanı seçip üstüne gitmek daha tercih edilir bir yol. Bu yüzden bunu da başaracağına olan inancım tam. Barış bir hasta olarak pek söz dinlemeyen ve bildiğini okuyan biri olsa da bence doktor ve ekip lideri olacak gayet iyi biri.

Barış’ın en sevdiğim özelliklerinden biri yaptığı hataları anladığı anda kabul etmesi. Ekip arkadaşlarına bu kadar büyük bir sorumluluk yüklemenin yanlış olduğunu anladığı anda yeni bir çözüm bulmaya odaklandı ve hata yaptığını söylemekten çekinmedi. O diğer hastanenin hastalarını almadan önce Aras’a danışıp onay alması ve Derin’in ne yaptıysa hastasının hayatı için yaptığına kefil olması, arkasında durması onu gerçek bir lider yapıyor bana göre. Ayrıca Barış’ın dediği şey çok doğru; herkes işini doğru düzgün yaparsa sistemin değişimi de kaçınılmaz olacaktır. Çünkü bezen çok istesek de tek kişiyle değişim olmaz maalesef.

Evet belki Ceylan’ın Andaç’a dediği gibi bir kişi değiştiremez bu düzeni, belki bir kişiyle hiçbir şey olmaz ama o bir kişi bir kere baş kaldırdı mı işte o zaman bir kişi daha, sonra bir kişi daha birleştiğinde yani hepimiz birlik olduğumuzda değişmeyecek, düzelmeyecek hiçbir şey yok. Ben buna inanıyorum herkes elini taşın altına aynı oranda koyduğunda her şey değişir. Tıpkı önce Derin’in sonra Aras’ın yanlış olduğunu bile bile sırf bir insan hayatını kurtarmak için elini taşın altına koyması gibi. Derinin söylediği bir söz gerçekten çok doğruydu; birbirimize güvenmek zorundayız. Çünkü onlar hemşiresinden cerrahına kalabalık bir ekibin parçası ve ekip birbirine güvenip sırtını dayamazsa işler asla ilerleyemez.

Bazen kolay yolu seçmek, zor yolu seçmekten daha zordur çünkü söz konusu insan hayatı olunca her zaman kolay yol seçilemiyor maalesef. Orada o anda bir karar vermek zorundasınız ve bunun hiçbir şekilde geri dönüşü yok. Derin belki protokolü izleyip hastanın durumunu sadece gözlemleyebilirdi ve maalesef ki bu hastanın ölmesi anlamına geliyordu. Fakat Derin zor olanı yani herkesin seçemeyeceği yolu seçti ve yanlış bir hamle yapacak olursa mesleğini kaybedeceğini bile bile o müdahaleyi yaptı. Açıkçası ben bu duruma hiç şaşırmadım zira o ilk bölümde hastası için hayatını hiçe saymışken mesleğini gözden çıkarması tam onluk bir hareket. O hastasını kurtarmayı seçti ve bunu prosedür dışı olsa da yaptı. Bu durumda onu bir sağlık çalışanı olarak yaptığını tasvip etmesem de asla yargılayamam da. Çünkü o durumu ve o anı yaşamak bambaşka bir şey. Orda avuçlarınızı içinde, sadece siz bir şey yaparsanız kurtulacağını bilginiz bir can varken protokol yahut iş, meslek hayatı kimsenin ilk önceliği olmuyor. Ortalık süt limanken yahut her şey düzgün gidiyorken doğu şeyi yapmak öyle kolay ki. Ama söz konusu insan hayatı olunca başka hiç bir gerçek bunun üstünde olamaz bana göre. O yüzden Derin her ne yaptıysa bir can kurtarmak için yaptı, o an vermesi gereken bir karar vardı ve o bir hayat kurtarmayı seçti. Tıpkı ona bu yaptığından dolayı deli gibi kızsa da aynı şeyi aynı şekilde yapan Aras gibi.

Asla asla deme diye bir söz var ya hani Aras tam da o yerdeydi bana kalırsa. Kendisi Derin’in yaptığını onun başı belaya girecek diye kızıp, ben yapmazdım dese de aynı şeyi o da yaptı. Evet belki çoğu prosedür hem hasta hem de sağlık çalışanının güvenliği için buna kesinlikle bir itirazım yok. Fakat maalesef her zaman her şey kitapta yazana uygun gitmiyor. Bir gün geliyor Suzan gibi fark etmeden bağ kurduğun hastana bu hayattaki en zor şeyi en yumuşak haliyle anlatmak zorunda kalıyorsunuz. Bazen kapıda iyi bir haber için gözünün içine bakan hasta yakınına nasıl gerçeği söyleyeceğinizi bilmez bir durumda kalakalıyorsunuz ve bazen sadece o an hayatı size bağlı hastanın yaşamını kurtarmak dışında aklınızda hiçbir şey kalmıyor. Tüm bunların hepsini yaşamış biri olarak söylüyorum Aras da, Derin de Suzan da ellerinden ne geldiyse onu yaptılar ve ben onları çok iyi anlıyorum.

Suzan aşırı duygusal bir kadın, Barış’tan her şeyini anlatmasını istiyor fakat kendisi Barış’a kendi gerçeğini anlatacak kadar cesur davranmadı ilk başta. Bence bunun sebebi ona güvenmemesi değil, dillendirirse daha çok sahipleneceğini düşündüğünden ama Barış’ın da dediği gibi; insan önce kendine dürüst olmalı. Suzan kendine dürüst olmadığı sürece o büründüğü ruh halinden çıkamaz. Fakat Barışla birlikte o da değişiyor. Bunu Miray’la anne babası yerine konuşmasından, Barış’a kendisiyle ilgili durumu anlatmasından net görebiliyorum.

Suzan’ın sakladıkları yalnızca kendisini ilgilendiren durumlar olsa da aynı şeyi Derin için söyleyemeyeceğim. Haftalardır Derin’in ne kullandığı ve neden kullandığı sorusu aklımı kemirip duruyordu. Hiperaktivite bozukluğu ve dikkat eksikliği için ilaç kullanması bir yana bunları gizli gizli kullanması maalesef ki yasal değil. Yalnız Derin de, Mert de farkında bu ilaçlarla acilde belirli bir süreden sonra çalışması yasak ve yakalanırsa açığa alınacak. Ne yazık ki şu an Derin bunlara mahkum durumda. Bu durum açığa çıkarsa ne olur bilmiyorum ama Derin için hiç iç açıcı olmayacağı aşikar.

Hayat bu düşmek de var kalkmak da, Barış şu an için düşen konumunda olsa da ben inanıyorum ki o bu zorluğun da üstesinden de gelecektir ve yeniden ayaklanacaktır. Hele de yanında Gizem, çocuğu ve gerçekten güvendiği doktoru Suzan varken.

Hayat Bugün ’de yine soluksuz izlediğim bir bölümü geride bıraktık. Emeği geçen herkesin eline emeğine sağlık.

O zaman bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere, sağlıkla kalın.

 

 

 

 

 

Yorum bırakın