YAZAR :Simay DEMİR 

Sürekli ve karşılıksız fedakarlık yaptığınızı düşünün, bu durumu ne kadar sürdürebilirsiniz; üç ay, bir yıl, 5 sene… Ben söyleyeyim öyle ya da böyle dayanamaz, pes eder insan ama Barış gibi, Aras gibi, Derin gibi işini severek yapan bir sağlıkçıysanız yaptığınız tüm her güzel şey sizi daha çok kamçılar ve bunu fedakarlık olarak görmezsiniz bile.

Barış Güvener’i tanıdıkça ona daha çok hayran oluyorum. Hastalarına gösterdiği özen, tüm derdinin onlara yardım etmek olması, hastaneyi iyileştireceğim derken insanların durumundan faydalanmaması ona ve yaptığı her şeye tebessümle bakmama sebep oluyor. Evet bunları yaparken ailesini ihmal etmiş, sevdiği halde karısından boşanmış ama şu da bir gerçek ki tüm bunları severek ve isteyerek yapan biri o. Barış’ın tek önceliği hastane ve hastaları olduğunu artık bilmeyen yoktur herhalde fakat bu bölüm benim için ayrı bir özel ve güzeldi. Çünkü hastanenin çıkarları söz konusu olsa bile insanları incitmeden, onları maddi ve manevi zora sokacak bir şey yapmadan hem onları hem de hastaneyi kurtarmayı başardı. Takas yöntemiyle hem hastanenin eksikliklerinin giderdi hem de durumu olmayan insanların daha da borca batmamalarını sağladı. Üstelik o içinden gelerek davrandığı, gerçekten yapmak istediği şeyleri yaptığı için hedeflediklerinden çok daha fazla bağış toplamış oldu.

Tüm bunlar onun çok iyi bir doktor ve başhekim olduğunu açıkça gösterirken ben ayrıca ikinci bir şansı olup bu hastalığı atlatırsa çok iyi bir baba ve eş olacağını da çok net görmüş oldum. Barış’ın Gizem’e açık açık hastalığını anlatması bence ilişkilerine yepyeni bir boyut kazandırdı. Nasıl ki Gizem’in hamileliği riskli olduğu için Barış onun eli ayağı olup, her an yanında olduysa ben inanıyorum ki Gizem de şimdi kızlarıyla birlikte ona kan ve can olacak.

Bir ilişki de her şey karşılıklıdır bana göre. Gizem ve Barış’ın evliliği mesela. Bu hafta öğrendik ki Gizem kendini Barış’ın işinden oldukça uzak tutmuş, onun işine aşık biri olduğunu bile bile birlikte olurken sonrasında Barış’ın böyle biri olduğunu kabul edememiş ne yazık ki. Ama Suzan’la yaptığı konuşmadan anladığım kadarıyla bu hastalık durumu olmasaydı da o Barış’a bir şans daha verecekti. Çünkü Gizem Barış’ın bir tek onunla biraz daha vakit geçirsin, ilgilensin istiyor ama Barış tüm ilgisini anlamlandıramadığı bir şekilde hastaneye ve hastalara verince bunu kabullenemiyordu halbuki şimdi bu balo gecesinden sonra çok iyi anladığını düşünüyorum. Barış’ın yaptığı şey çok kutsaldı ve o daha yeni yeni bunun farkına varıyordu. Gizem’in anne olma yolunda kazandığı deneyimler, Barış’ın yaşamak için çocuğuna sığınması Suzan’da da bir şeyleri harekete geçirdi. O bunca zaman korktuğu için cesaret edemediği hormon tedavisine başladı ve bu beni gerçekten çok mutlu etti çünkü hiç kimse korkuyor diye hayal ettiği şeyden vazgeçmemeli bana göre.

Suzan bence doktorluk konusunda en zor branşta çalışan biri. Maalesef ki ne ülkemizde ne de dünya da kansere hala bir çözüm, bir tedavi bulunamadı ve tedavi gören insanların çoğu hemşire ve doktorların gözü önünde günden güne eriyor, çoğu hasta sadece palyatif bakım almak için geliyor ve sağlık çalışanı bunu bile bile sadece acılarını birazcık olsun dindirmek için uğraşıyor. İşte Suzan her gün yaşlı ya da genç, çocuk ya da anne fark etmeksizin bu tür hastalara şifa olmaya çalışıyor. Sırf her gün buna tanık olan biri bile bu dünyaya çocuk getirmek istemeyebilir. Halbuki Suzan tüm bunlara rağmen o adımı attı ve anne olmak için tedaviye başladı.Suzan yavaş yavaş da olsa korkularıyla yüzleşip hayatına yeni bir yön vermeye çalışıyor Halbuki Derin, o korkularıyla karşılaşmamak için bambaşka şeyler yapıyor. Bence Derin mesleği için kendinden en çok ödün verenlerden biri. Acilde daha çok kalmak için ilaç kullanıyor, travmaları var ve bunun üstesinden gelmek için kendini işine vermiş durumda. O duygularından, hata yapmaktan, birinin gözlerinin içine bakıp mutsuzluğunu görecek, bundan haberdar olacak diye ödü kopuyor, bir zayıflık göstereceğim diye deli gibi korkuyor. Ama şu da bir gerçek ki söz konusu doktorluğu yahut hastalarının hayatı olduğunda tam bir dişi kaplan cesareti doluyor kalbine. Fakat bence ilk kez tüm korkularına rağmen Aras’a bu derece kendini açtı.

Ben Aras’ın neden Derin konusunda kendini bu denli arka plana attığını hep çok merak ediyordum. Çünkü Derin’e birazcık yakından bakan herkes onun da Aras’a bir şeyler hissettiğini anlayabilirdi. Aras her ne olursa olsun Derin onun hayatında olsun istiyor bu yüzden arkadaşlığını kaybetmemek için aşkını yok sayıyor. Aras’ın neden böyle düşündüğünü ya da neden böyle davrandığını bilmiyorum ama bu kadar keskin bir sınır koyuyorsa bu duruma bir sorun, bir travma var demektir. Çünkü Aras hastaları söz konusu olduğunda asla gözünü dahi kırpmayan biriyken söz konusu özel hayatı olunca adım atmaya dahi cesaret edemiyor. Bakalım altından ne çıkacak.

Tüm ekip hastaları ve hastane için kendince fedakarlık yaparken ben en çok Andaç ve eşine hayran kaldım bu bölüm. Onlar en zor yolu ailelerine rağmen seçen insanlar. Ceylan’ın kimsesizliğine kimse olmak için verdikleri çabayı gözüm yaşlı izledim doğrusu. Bir tek Ceylan’a değil zamanında küçük mirketleri için de yuva olan bu güzel ailenin en çetin sınavlardan ele ele çıkacağına adım kadar eminim. Andaç babalık sınavından tam not alırken Aynı şeyi Ali Haydar için söyleyemeyeceğim maalesef. Elçin ile aralarında ne oldu ne bitti bilmiyorum ama babasına en ihtiyaç duyduğu anda yanında onu bulamayan bir evladın isyanını dinlemek, hala babasından sevgi dinlenmesi kalbimi parçaladı.

Özel yaşamları darmadağın olan Barış ve ekibinin tüm fedakarlığı bir hastayı daha iyileştirmek, bir canı daha hayatta tutmak için yapılıyor. Onlar bir tek özel yaşamlarını değil, gecelerini, gençliklerini ve hatta hayatlarını feda ediyorlar bu uğurda.

Belki bu saydıklarımı “Ama bu onun işi, fedakarlık değil” diyebilirsiniz lakin eğer tüm sağlığını, sosyal yaşamını, vaktini ve hatta aile yaşamını bu uğurda yok ediyorsa bu onun işinin bir parçası değil yaptığı fedakarlıktır. Açıkçası ben bu durumların hiç birini tasvip etmesem de yaptıklarına gururla bakmıyor da değilim. Barış’ın hayatını hastalarına adaması, Derin’in hastası için canını hiçe sayması, Aras’ın hep ilk önceliğinin hastaları olması, Suzan’ın tüm korkularına rağmen hastalarıyla bağ kurması gerçekten cesaret gerektiren şeyler. Onlar her gün her an ölümle yaşam arasında savaş veren canları kurtarmak için uğraşıyor. Hak ettikleri değeri görmeleri dileğiyle.

Ben bunları çok sıradanmış gibi anlatıyorum ama tüm bunları gördükten sonra gidip rahat rahat başını yastığa koymak hiç kolay değil emin olun. İnsanın uyanıkken yaşadığı, uyurken çok daha korkunç bir şekilde kabusları olabiliyor. Kurtarılamayan her can; boğazda bir düğüm vicdanda bir yük olarak kalıyor öylece. Ve emin olun ki bununla yaşamaya alışmak kadar korkunç bir şey yok. Bu yüzden ben tüm sağlık çalışanlarına çok saygı duyuyorum, bunu bir sağlık çalışanı olduğum için değil gerçekten böyle hissettiğim için söylüyorum. İyi ki, iyi ki varlar.

O zaman bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere, sağlıkla kalın.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorum bırakın