YAZAR: Simay DEMİR

Ben hayatın bize her zaman tercih hakkı sunmadığına inanırım, ama bunun yanında aldığınız kararların çoğu yine de bizim tercihinizle gerçekleştiği de aşikar.  Peki biz kendi hür irademizle seçtiğimiz şeylerin sonucunu üstleniyor muyuz? İşte tercihlerinizin sonuçlarını üstlenme olgunluğu da bizim kendi seçimimiz bana göre. Doğa mesela kendi seçiği hayatın sorumluluğunu üstlendiği halde Fatih asla o olgunlukta değil. Doğa’yla birlikte olmayı, bebeği aldırmayıp aile olmayı, ailesine karşı çıkıp Doğa’yla bir hayat kurmayı hepsini kendi seçti. Fakat şimdi ilk fırsatta sanki her şeyi Doğa’nın zoruyla yapıyormuş gibi davranıyor ona. İşin kötüsü Doğa da buna izin verip karşı dahi çıkmıyor.

Doğa annesinin evinden çıkarken kendi hür iradesiyle bir karar verdi ve iyi yahut kötü bu kararların sonucuna katlanıyor . Hatta verdiği kararların doğruluğunu sorgulamaya başladığı anda onları düzletmek için adım atmaya bile başladı. İşte okula gitmeye de tam bu yüzden karar vermişti Doğa. Çünkü bunun doğu bir tercih olmadığını, hayatını böyle sürdürürse kendinden geriye hiçbir şeyin kalmayacağını gayet iyi kavramıştı. Kıvılcım’ın söylediği bir söz benim de kafamı çok kurcaladı aslında; “Bir insan niye yalan söyler” bunun üzerine çok düşündüm aslında. Doğa Fatih’e söylese Fatih’in nasıl tepki vereceğini az çok biliyordu. Üstelik Doğa Fatih onu çocuk gibi azarladığı gün karar vermişti yeniden okumaya. Ayrıca madem Doğa “Hamile olan benim , çocuğumu da en çok ben düşünüyorum, yorulursam tekrar dondururum” diyebiliyordu niye en başta itiraz etmedi. Çünkü Doğa Fatih’in diğer yüzünü şimdi gördü. İlk önce okulu dondurmayı kabul etti çünkü Fatih’in bu kararı gerçekten onun ve çocuğunun iyiliği için verdiğini düşünüyordu ama sonra yavaş yavaş gördü ki Fatih’in düşündüğü tek şey kendi ve ailesinin düşünceleri. Doğa’ysa eğer kendi için bir adım atmazsa ortada ne fikir ve düşünceleri ne de Doğa’dan geriye hiçbir şey kalmayacaktı. Sadece Fatih’in karısı, Ünalların gelini ve doğuracağı çocuğun annesi olacak o evde Pembe gibi , Nilay gibi Nursema gibi özgür görünen hapis bir hayat yaşayacaktı. Gelelim Fatih’e neden söylemediği konusuna; çünkü Doğa biliyordu kaydı yeniden oluşturmadan önce söyleseydi Fatih ne yapıp edip onu ikna edecekti, dahası artık Fatih’e düşüncelerini söylerken iki kere düşünüyor çünkü neredeyse Fatih hiç bir zaman onun fikirlerini ciddiye dahi almıyor. Doğa aşık olabilir ama kör değil, Fatih’in hangi konuda nasıl tepki vereceğini gayet iyi biliyordu ve söylememe kararı aldı ki ne kadar haklı olduğuna hepimiz şahit olduk. O Fatih tarafından merdivenlerden sürüklendi ve Fatih bunun için bir özür dahi dilemedi. Doğa belki aşkından birçok şeyi kafasında aklayabilir ama ya Kıvılcım? O nasıl aklasın? Belki evlatlar kendilerine yapılanı unuturlar da anneler, onlar asla unutmaz. Kıvılcım da unutmayacak. Ne bu şiddeti, ne de Fatih’in kızına uyguladığı zorbalığı ne de kendisine yaptığı saygısızlığı. O bir anlık öfke değildi, o kendini haklı görmeydi ve ne yazık ki Doğa bunu bir türlü görmüyor.

Doğa bazı şeyleri görmek istemiyor, Fatih’in yaptığının hiç bir mazereti olamazken o “Ona yalan söylediğim için böyle yaptı” maskesine sığınmayı tercih etti. Fatih’in yaptıklarına şimdiden bahaneler üretmeye başladı bile. Hâlbuki Fatih ilk fırsatta yaptığını düşündüğü, ilk hatada Doğa için yaptığı tek fedakarlığı yüzüne vurmaktan asla çekinmedi. Doğa’nın bu güne kadar Fatih için yok saydıkları tek bir sözle tokat gibi çarptırıldı yüzüne; ben senin için ailemi karşıma aldım. O laf Doğa için ne anlam ifade ediyor bilmiyorum ama benim için Doğa’nın bu güne kadar yaptığı hiç bir şeyin Fatih’in nezdinde bir kıymeti olmadığının ayan beyan göstergesidir. En basitinden Doğa alışık olduğu hayatı, okulunu hatta ailesini bırakıp geldi Fatih’e. Fakat Fatih sanki Doğa bunları yapmak zorundaymış gibi davranması bencillikten başka bir şey değil. Doğa bugüne kadar her şeye Fatih’i sevdiği için sustu. Ailesine hakaret edildi, teyzesi küçük düşürüldü, kendisinin her şeyine müdahele edilirken Fatih’i düşnerek sesini çıkarmadı ama her şeyin bir sınırı var. Evdekiler, çevresi hep Doğa’yı boynu bükük gördü ama hep sevgisinden, edebinden sustu.

Doğa aslında o kadar da silik biri değil, her zaman diyorum birinin sakin olmasını her zaman ezik biri olmasına bağlamamalıyız diye ama Fatih bile bunu anlamamış diye düşünüyorum. Doğa kendi aldığı kararları uygularken zerre tereddüt etmedi. Okuluna dönerken de evden ayrılırken de bir anda verdi kararını. Doğa sevdiği adama saygı duyarken saygı görmediği, kuralların sürekli kendisine işlediği bir evde yaşamaktan sıkılmaya başladı. Fatih tehlike çanlarını duymasa da Doğa artık saf aşık bir gözle bakmıyor. Ailesine de kendisine de saygısızlık yapılmasına tahammülü bile yok. Fatih ona bağırdığında odadan git derken şimdi o da ağzını açıyor zira o zaten hiç korkusundan susmamıştı. Hep sevdiğinden, insanlar üzülmesin diye susuyordu ama karşı tarafın umurunda olmadığını gördükçe Doğa da bunu yapmaya başladı. Yeni Doğa’dan ilk nasibini alan da Nursema oldu.

Doğa aslında o kadar da boyunu bükük, vur ensesine, al ekmeğini bir kadın değil. Bunun en bariz örneğini de Nursema ile olan konuşmasından anlayabiliriz. Bugüne kadar hep kocasının ailesine saygı duyulması kafasına kalkılırken, kendi ailesi sanki hiç bir şeymiş gibi sürekli aşağılandı. Nursema bunu yine yapmaya kalktığında karşısında hiç tanımadığı bir Doğa buldu. Doğa ailesinden aldığı terbiye ile herkese saygı gösteren bir kız ancak bir türlü hak ettiği saygıyı alamıyor. Bebeğinin isminden, gideceği doktora kadar müdahele edilirken, Nursema sürekli olarak ailesini korumak adı altında Doğa’ya karşı saldırıya geçiyor. Aslında onun saldırısının sebebi hayranlık. Doğa istediği hayatı yaşayabilecek potansiyele sahip biri ancak Nursema öyle değil. Doğa saygının doğuştan değil kazanılan bir şey olduğunu Nursema’ya gösterirken, aslında anlattığı şey tüm ailesi için de geçerliydi. Özellikle de tatlı tatlı sürekli Doğa’nın her alanına müdahale eden, kapıları dinleyen Pembe için geçerli.

Ben ilk başta Doğa’nın  Pembe’ye karşı neden bu kadar dolduğunu hiç anlayamadım doğrusu. Sanki Alev meselesi öfkesini ve kızgınlığını ona karşı dile getirmek için bir bahane olduğunu düşünmeye başladım. Hatta evet teyzesine yaptığı şey, söyledikleri çok ağır ve bu konuda onu asla haksız görmüyorum ama abartıyor sanki bile dedim. Fakat geriye doğru biraz dönüp bakınca Doğa ve Fatih’in her kavgasında Fatih annesi kisvesi altında Doğa’ya sözler sarf ettiğini fark ettim. Pembe’nin hiç söylemediği sözleri bile Fatih sanki Pembe söylemiş gibi Doğa’ya aktarıyordu. Yani Doğa’ya göre Pembe oğlunu doldurup onun üstüne salıyor ve aralarının bozulmasının tek sebebi o. Bu yüzden Alev için ona kızarken aynı zamanda bu durumların oluşmasının nedeninin kızgınlığını da katıyor  farkında olmadan.  Çünkü gerçekte Pembe ne düşünüyor bilmiyor ve onu evdeki herkes gibi aynı kefeye koyuyor. Pembe onu sevmiyor, samimiyetsiz davranıyor ve oğluyla arasını bozmasına sebep oluyor Doğa’ya göre. Yine de ben Pembe’nin o kadar masum biri olmadığına eminim. Doktor meselesinden, kapı dinleme, olayları Abdullah’a sürekli aktarma derken sabrım taşıyor. Hele şu evdeki kapı dinleme meselesi beni benden aldı. Evli çift onlar, ne hakkınız var? Doğa belki gidip özür dilemiş olabilir ancak Pembe’nin rengini pek belli etmediğini ancak onun da pamuk şeker olmadığını düşünüyorum. Fatih bir tek babasının değil annesinin de etkisi altında büyümüş. Eeee, iki kere iki ama değil mi?

Fatih tanıdığım en bencil karakterlerden biri olabilir. Sadece kendini düşünmekle kalmıyor , kendi rahatlığı için anne babasını ileriye sürmekten, Doğa’nın duygularını yok saymaktan, Kıvılcım’a bağırmaktan asla geri kalmıyor. Ben eminim ki Doğa Fatih’in Kıvılcım’a söylediklerinin çeyreğini aynı ses ve üslupla Pembe’ye söyleseydi Fatih ortalığı ayağa kaldırdı. Ama size bir şey  söyleyeyim mi o annesini çok sevdiğini, çok saygı duyduğunu ve yere göğe sığdıramadığını söylediği annesine Fatih beyimiz zerre saygı duymuyor. Çünkü eğer ona gerçekten saygı duysaydı Doğa’ya annesi söylüyormuş gibi kendi sözleriyle saldırmazdı. Doğa bu gün Pembe’ye karşı bu kadar doluysa bunun tek sebebi Fatih’in söyledikleri. Ayrıca Fatih kendi istediği olduğu sürece Doğa’ya dünyanın en tatlı insanıyken aksi bir durumda gördüğüm en iğrenç adama dönüüşüyor. Doğa’ya şiddet uyguladı, annesi ne karışamaz noktasından bir adım geri atmadı. Ömer’le yaptığı konuşmadan da hala yaptıklarının arkasında olduğunu sanıyorum. Ömer çok net bir adam, merhameti, vidanı ve kadına saygısı var. Fatih biliyor olacak ki hamile karısını okulun ortasında torba gibi taşımaya kalktığını, sürüklediğini anlatmadı. Yine de Ömer Fatih’i değil, Kıvılcım’ı haklı buldu. Bu sebeple ben Fatih’in o kadar kolay değişeceğini sanmıyorum.

Fatih’in bir tek Doğa yahut annesine değil hiç bir kadına saygısı yok. Kıvılcım’a olan davranışları, amcasına anlatırken tiksine tiksine adını anması ve özür dilemeyi asla istememesi ileride Kıvılcım’la arasının daha çok gerileceği hissiyatı veriyor bana. Üstelik Fatih kendi ailesiyle yaşayıp , Doğa’yla her kavgasında önce annesini sonra aile yapısını öne sürerken Kıvılcım gibi hiç tanımadığı bir kadına yardım ederken başı belaya girmesini göze almış birine ,Doğa kızı olmasına rağmen, “Siz hayatımıza karışmayın” diyecek kadar samimiyetsiz biri. Ailesi onun evlilik hayatının tam ortasında karar mercii olmasına rağmen bu sözleri sarf etmesi inanılır gibi değil. Üstelik Doğa’ya yaptığı baskının şiddetin bir türü olduğunu kavrayamayacak durumda. Aslında işin acısı Fatih şiddet uygulamadığını düşünüyor. Mesela Kıvılcım onunla konuşurken çok adildi. Doğa asla yalan söylememeliydi ama neden yalan söylemek durumunda kaldı? sorusunu sorarken Fatih’in bakışları cevabı veriyordu. Orada samimieytsiz şekilde özür dilerken, Kıvılcım da zaten durumun gayet farkındaydı. Kızı psikolojik ve fiziksel şiddete uğradı, Kıvılcım için korku dolu günler yeniden başladı.

Fatih’in şiddet anlayışı sadece fiziksel zarar verme olsa da o evlendiklerinden beri neredeyse her an Doğa’ya  psikolojik şiddet uyguluyor. Çok sevdiğim bir filmde çok sevdiğim bir replik aynen şöyle diyor “Keşke insanların beynine nasıl bir şiddet uygulandığını gösteren bir makine olsaydı da nasıl bir baskıya maruz kaldıklarını görebilseydik.” Fatih daha evlendiklerinden beri Doğa’nın gözünün ferinin nasıl sündüğünü  görmüyor nasıl ona yapılan baskının etkisini görsün. Doğa şu an “Dövüyor muyum, sövüyor muyum?” sorusuna bilmiyorum diye cevap verse de ileride aslında Fatih’in onun üstünde kurduğu inanılmaz baskıyı fark edecek ve evet cevabını çok net duyacağız bana göre. Fakat bunun için daha kat etmesi gereken çok yol var bana göre çünkü daha kendini bir şeyler için suçlamayı bile bırakmadı.  Yine de bence en büyük şansı her durumda yanında olan bir annesi var olması.

Kıvılcım uzun zamandır izlediğim en özel karakter bana göre. Kendi ayakları üstünde duran, verdiği kararların sonucuna katlanan, hata yaptığını anladığında geri adım atan ve en önemlisi iş hayatına, kendi şahsi meselelerini karıştırmayan bir kadın. Kübra hanım ve oğlu Muhammed ile bu kadar ilgilenmesi, görüşleri farklı olduğu  ve aralarında bir münakaşa olduğu halde tüm bunları bir kenara bıraktı ve Muhammed’e yardım etmek için elinden geleni yaptı. Ayrıca bunun sonucunda Kübra hanımla sarılması kalbimi ısıttı açıkçası ve bu benim için ondan özür dilemesinden kat be kat daha özeldi. Başta da dediğim gibi Kıvılcım bence çok özel bir karakter kızıyla birlikte o da değişiyor ve bunu görmek açıkçası benim için ayrı bir zevk. Normalde yüzüne bakmayacağı insanlarla oturup sohbet ediyor, sarılmalarına izin veriyor. Üstelik ben inanıyorum ki bir gün Nursema yahut Pembe ondan yardım isterse hiç tereddüt etmeden yardımcı da olacaktır. Çünkü Nursema’nın yardıma ihtiyacı var ve kimse onun ne halde olduğunu görmüyor bile.

Nursema o evde günden güne eriyor ve o bile yeni yeni fark ediyor bir şeylerin yolunda gitmediğini. Bence Nursema’nın en büyük sorunu neyi neden savunduğunu dahi bilmiyor. Mesela gece neden onların evinden çıkılmaz, neden bir arkadaşında kalamıyorsun? Hiçbirinin sorsan mantıklı bir açıklaması yok ama o bu durumu deli gibi savunuyor, çünkü anne babası ona böyle empoze etmişler. Anne babasının dediği neyse doğru olan odur. Ne kendi tercih hakkı var ne karar verme yetkisi var, kendi hayatı bile ailesinin elinde. Fakat Umut’la olan ilişkisi başladıktan sonra o da sorgulamaya başladı. Ve bence hayatını o kadar güzel özetledi ki artık bazı şeylerin o da farkında; “Ben bu evde sadece birilerine yemek yapmak için yaşıyorum, bu sefer kendim için bir şey yapacağım.” Evet bunları değiştirmek için şu an adım atmaya cesareti yok ama bir gün o da korkmadan o eşikten adımını dış dünyaya atacak. Nursema yavaş yavaş o evde yaşamadığını sadece nefes alıp verdiğini anladığı an bence hayat onun için bambaşka olacak. Ayrıca Doğa’nın söylediği “Kendini önemli hissetmek için yapıyorsun, anlıyorum” durumu da çok doğru bir tespitti çünkü evdeki hiç kimse annesi dahi onu önemsemiyor. Annesi gibi olmak istemiyorsa da Pembe farkında mı emin değilim ama kendi mutsuzluğuna onu da ortak ediyor. Yaşadığı hayatta ne çocukları ne kocası ne de gelinleri ona zerre saygı duymuyor. Onunla doğru düzgün konuşmuyor ve o ufacıkta olsa kendini önemli hissetmek için çevresine yemekler yapıp iyilikle kendini avutuyor.

Umuyorum ki Nursema Umut’la kurduğu bu yeni ilişki sayesinde aslında o evde hiç değer görmediğini de, kendisinin de bir birey olduğunu da farkına varır. Bunun o kadar kolay olmayacağı da ortada zira herkese karşı savunduğu ailesi kendi isimleri için onu harcamaya dünden razı. Pembe’nin kocasının adına yakışır bir gelin olmasıyla ilgili ettiği konuşma beni yerle bir etti. Nursema neler yaşıyor, neler hissediyor Pembe’nin asla umurunda değil. Tek umurunda olan oğulları belli ki, kızının bir önemi yok aksine kızındaki değişimi görürdü. Nursema aşık oluyor ve bunu söylemeye bile kokruyor. Halbuki erkek kardeşi evlenmeden ilişkisini de yaşadı, hamile kalan kız arkadaşıyla evlendi ve ona kimse bir şey demedi. Nursema ise biriyle buluşmaya giderken bile bün tane bahane bulmak zorunda. Doğa’nın evdeki varlığı Nursema’nın da uyanmasına sebep oldu.

Doğa da artık bir şeyleri sorgulama noktasına gelmek üzere. Fatih’in bir fotoğraf için ona hayat kadını muamelesi yapması bardağı taşıran son damla oldu. Onca eziyete aşkı için katlandı ama Doğa’nın da bir sınırı olduğunu gördüm. Doğa Fatih’in o son söylediği sözle artık bardağında dolacak yer kalmadığını anladı ve o evi terk etti. O eve geri dönecek olsa bile umuyorum ki Fatih’in birazcık olsun ona neler yaptığını göstermiştir.

O zaman bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere.

Yorum bırakın