YAZAR : Simay DEMİR
Kendinizi bir çıkmazda hissetmek, ne yaparsanız yapın nereye dönerseniz dönün bir kapana kısılmış gibi kıvranmak, doğru olanı yapmak ya da kolay olanı seçmek arasında bocalamak, aklınızla kalbiniz arasında kalmak, tüm bunlarla boğuşurken yalnız olduğunuzu hissetmek… Ne kadar zor bir durum öyle değil mi? Ateş şimdi bunların hepsini tek tek yaşıyor ve bu sıkışmışlığı yok etmenin bir yolunu bulamıyor. Bu duygu onu zehirli bir sarmaşık gibi sarmış durumda. Kaçamıyor, kurtulamıyor. Bu yüzden kendince bir çözüm buldu ve çocukları yatılı okula gönderip Leyla’yla arasına mesafe koymaya karar verdi. Bu durum belki de Leyla ile aralarında sonu ikisini de paramparça edecek bir oyunun başlamasına neden oldu.
Ateş Arcalı kendince zalim adam kıyafetini giydi ve en iyi bildiği şeyi yapmaya başladı. Maskelerin ardında gizlediği kırılgan ruhunu tamamen yok olmadan koruma altına almak. Bu sebeple de aslında hiç istemediği şeyleri yapmaya başladı. Aslında Ateş’in derdi çocukların vasisi olması yahut şirketi Umut’a vermemek için savaşmak değil. Onun tüm derdi bu zamana kadar etrafına ilmek ilmek ördüğü kalesinin o bile farkına varmadan yıkılıyor olması. Ateş bugüne kadar tek başına hayatta kalmaya alışmış, kimseye ihtiyaç duymadan yaşamış, sorumluluk almayan birisiydi. Fakat şimdi korumak zorunda olduğu üç kişi ve onların sorumluluğu var üstünde. Ama asıl sorun asla bu değil, asıl mesele; Ateş’in isimlerini dahi söylemekten kaçındığı bu üçlüye alışıyor ve bağlanıyor olması. Düşünsenize Berit sadece iki gece odasına geldi ve üçüncü gece gelmedi diye uykusundan uyanıp odasına kadar gidip iyi olup olmadığını kontrol etti. Halbuki ilk gece onu o halde gazetelerle uyumuş halde bulduğunda umursamaz olmaya çalışmış ve neredeyse başarılı olmuştu. Ilgaz’ın ona sarılması, yere düştüğünde kalkmak için elini tutması, Aydos’un suyunu alması bile kocaman gülümsemesine yetecek kadar hoşuna gitti. Onları sevgisi anlık da olsa kalbine işledi ve bu Ateş’e çok fazla geldi. “Baban çocuklara değil sana bir aile vermek istemiş” cümlesi hayatının tam ortasında belirince Ateş birden panik yapmaya başladı. Yıllardır kurduğu yalnızlık krallığı yıkılıyordu.
Aslında Ateş bunu zaten okuduğu mektuptan biliyordu ama bunun bir anda yüzüne çarpması ona çok ağır geldi zira biriyle aile olmak fikrini yıllar önce aklından silmiş biri o. Çünkü Ateş’in etrafında bu zamana kadar hep sahte insanlar olmuş, tıpkı partide Bige’ye söylediği gibi “Onlar Ateş’e değil, yönetim kurulu başkanı Ateş Arcalı’ya bakıyor.” Bu yüzden sevgiye de o sevgiden doğan mutluluğa da inancı yok. Bunu “Mutluluk diye bir şey yok, acı var” deyişinden çok net anlayabiliyoruz. Zaten hiç kimseyle gerçek bir yakınlık kurmak istememesinin asıl nedeni de bu değil mi? Bundan dolayı Ateş’e bir anda bu yaşadıkları çok fazla geldi, zira onun o sert kabuğundan çocuklar hiç fark ettirmeden, küçücük bir öpücük, refleksle gelen masum bir sarılma o kabuktan içeri girmelerine sebep oldu. Çocuklar Ateş’in en derinlerine sakladığı ruhuna dokunmaya başladı ve Ateş bunu fark ettiği anda müdahale etti. Aslında Ateş duygusal olarak bunlardan o kadar uzak ki Berit’in minnak bir öpücüğü bile allak bullak olmasına yetti de arttı bile. Kendiyle yüzleşmesine neden oldu. Aslında Ateş kabul etmek istemiyor ama çocuklara ihtiyacı var ve bunu anladığı an onları bulabileceği en uzak yere göndermek istedi. Çünkü Ateş çok iyi biliyor ki çocuklar da ona bağlanmaya ve onu sevmeye başladı. Ona göre bu hayatta mutluluktan çok acı var ve çocuklar bunu ne kadar çabuk öğrenirse o kadar çabuk kendilerini korumayı öğrenirler. Yalnız unuttuğu bir şey var; onun şu an yaptığı babasının zamanında ona yaptığıyla aynı şey ve o hâlâ bunun bedelini kimseye güvenmeyerek ödüyorken şimdi aynısını çocuklara yapıyor. Yine de Ateş ne yaptığının farkında varıp olurda çocukları yatılı okula göndermekten vazgeçse bile, çocuklar bu durumu öğrendiğinde onu affetmeyecekler ve belki de Ateş bunu anladığında çok geç olacak gibime geliyor.
Ateş yaşanan bu son olaydan sonra kalkanların sonuna kadar kaldırmış olsa da Leyla’nın geri adım atmaya hiç niyeti yok. Zira onun için oyun daha yeni başlıyor. Leyla Ateş’in neler yaşadığını bilmediğinden ormanda söylediklerini çok acımasızca buldu ve intikam almak istedi. Aslında Ateş’in bu konulardaki tavrının farkındaydı, onun çocuklara karşı tutumunu da, herhangi bir kadına bağlanmak istemediğini de çok iyi biliyordu. Fakat tüm bunları “Hiçbir anlamı yoktu” diyecek kadar duygusuz bir şekilde söyleyince, Leyla kendini kullanılmış gibi hissetti. O Ateş’in son söyledikleriyle en hassas noktasından vurulmuş oldu. Leyla şu anda kırılan gururu yüzünden adım atıyor gibi görünse de içten içe bu adımı cesurca atmasının bir sebebi daha var :Kendisi gibi yetim kalan 3 küçük çocuk.
Leyla acımasız ya da gururundan burnunun ucunu göremeyecek kadar bencil bir karakter değil. Aksine bir çok meselede gururunu da görmezden gelecek kadar duygularını dinleyen bir kadın. Ancak Ateş’in attığı adım Leyla’yı çok korkuttu. Hem kendisini yok sayması hem de kardeşlerini Leyla’nın çok iyi bildiği bir yola sokması bardağı taşıran son damla oldu. Bunlar Leyla’nın kabul edebileceği şeyler değil. Bu yüzden onu hikayesinin kahramanı ilan etmişken bir anda masalının kötü karakteri oldu. Tam burada aklıma söyle bir soru takılıyor; Leyla ne oldu da bu kadar kısa sürede onu “Kahraman” olarak görmeye başladı?
Leyla neden bu hiç tanımadığı adamı birden masal diyarının prensi ilan etti? Bence bunun en büyük sebebi çocuklar. Ateş çocuklara abilik yapmıyor olsa bile, onları koruyan, yalnız bırakmayan, aileleri olan tek insan olarak görüyor. Yani o çocuklar için sığınabilecekleri bir liman ve bu Leyla için çok değerli. Dahası Leyla’ya kendini özel ve önemli hissettiriyor olması da Leyla’nın ona bağlanmasına neden oldu. Zaten bu kadar büyük tepki vermesinin sebebi bu. Ona kendini bu kadar özel hissettirmişken aslında hiç özel olmadığını yüzüne söyleniş olması. Bundan dolayı Ateş onun için kahramanken bir av konumuna geldi. Leyla şimdilik ava çıkmış olabilir ama aşk asla oyuna gelecek bir şey değildir. Leyla bence ava giderken avlanmak üzere, benden söylemesi.
Leyla her zaman bildiği şeyi yapmak üzere yola çıktı, planını kurdu. Yalnız Leyla’nın burada unuttuğu bir şey var; Ateş’in etrafı zaten her zaman avcılara doluydu ve bundan dolayı Ateş onları çok iyi tanıyor. Ayrıca Leyla’nın kendisine olan zaafının da oldukça farkında. Ateş kurnaz bir avcı aslında. Kendini korumak isterken bir avcıya dönüşmüş. Leyla tüm silahlarıyla ava çıksa da zannederim bu oyunun bir noktasında av olma ve Ateş’e gerçekten aşık olma ihtimali çok yüksek. Bu kadar oyun ve sırrın olduğu yerde doğan bir aşk kişileri “leyla” etse de, sırlar ortaya çıktığında “ateş” olup yakacaktır.
Ateş Arcalı kendisine itiraf edemese de zaten o yangına düşmüş vaziyette. Leyla onun için kardeşlerinin bakıcısı ya da öylesine öpüştüğü biri değil. Peki ne oldu da Ateş Leyla’yı kıskanacak kadar ondan hoşlanma boyutuna geldi? Hemen söyleyeyim; Ateş Leyla’nın derinliğinden hoşlanıyor. Onun kendi oluşundan, çocuklara olan ilgisinden, doğru bildiğinden dönmeyişinden, çocukları için ona rağmen mücadele edişinden, onunla didişmesinden, hoşlanıyor. Yani onun gerçek oluşunu seviyor. Şimdi Leyla sadece onunla ilgilenen etrafındaki diğer kızlar gibi kızmasın diye her şeyine “Okay” diyen birine dönüşünce Ateş bunu hemen fark etti. Çünkü tanıdığı o asi kadın böyle biri değildi. Ayrıca çocuklar konusunda da ona çok güveniyor, daha iki gündür tanıdığı çocuklar için ağlayan kızın bir anda umursamaz olması mümkün değildi Ateş’e göre. “Sen çocukları görmezden gelmeme, onları birer yük olarak görmeme izin vermezsin.” Açıkçası bu ayrıntı çok hoşuma gitti zira bu demek oluyor ki Leyla’nın içini, kalbini görüyor. Ateş az çok Leyla’yı tanıyor artık ama Leyla için aynısını söyleyemeyeceğim zira Ateş kapalı bir kutu ve Leyla oyun oynayarak o kutuyu açamaz, kendi olmak zorunda.
Leyla için tehliken çanları çalmaya başlamış gibi görünse de ben Leyla’nın “Beni zorla evlendirmek istedikleri adam bu” diyeceğini düşünüyorum. Üstelik zaten daha önce bundan Ateş’e bahsetmişti. Yani bunun bir tehlike oluşturacağını zannetmiyorum. Zira bu onun ilk işi değil ama asıl tehlike ne biliyor musunuz? Yakup ve Füsun. Yakup Jülide’nin elbiselerine kafayı taktı bir kere ve bu durum Leyla’nın başını çok ağırtacak gibi duruyor. Füsun ise kendi çıkarı için yeğenini tek kalemde harcadı ve bu durum hepsinin başına bela olacak gibi görünüyor, tabi ters tepip Ilgaz ve Ateş’i yakınlaştırmazsa. Bakalım neler olacak izleyip göreceğiz.
O zaman bu haftalık da benden bu kadar haftaya yeniden görüşmek üzere.